5-Efendimiz'i sevmek, O'nun adımının önüne adım, sesinin üzerine ses yükseltmemekle mümkündür.
Kur’an, bir yönü ile ahlak sûresi, diğer bir yönü ile peygamber ile kurulacak insanî ilişkilerin ilahî ölçülerinin neler olduğuna dair en temel esasları verdiği için nebevî hukuk sûresi olan Hucûrât Sûresi’nin ilk ayetlerinde şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Allah’ın ve Resûlü’nün önüne geçmeyin. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah işiten ve bilendir. Ey iman edenler! Peygamberin sesinin üstüne ses yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygambere yüksek sesle bağırmayın; yoksa siz farkında olmadan amelleriniz boşa gidiverir. Allah’ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz Allah’ın kalplerini takva ile (donatarak) imtihan ettiği kimselerdir. Onlara büyük bir mağfiret ve büyük mükâfatlar vardır.” (Hucûrât Sûresi, 49/1-3)
Bu ayetlerin Efendimiz (ﷺ) ile birlikte yaşama bahtiyarlığına eren o ilk neslin dünyalarına söylediği mesajlar bellidir. Özellikle ayetlerin sebebi nüzûllerine baktığımızda ya da bu ayetlerin ilk muhataplarda nasıl yankılandığına müracaat ettiğimizde bunların nasıl olduğunu görebilmekteyiz. (Buhari, Tefsir, 4; Tirmizi, 3266; Nesâî, Kadâ, 6; Vâhidî, Esbabü’n-Nüzûl, s. 273; Çetiner, Bedreddin, Fatiha’dan Nâs’a Esbâb-ı Nüzûl, c. 2,s. 817-820)
Meselenin bizim dünyamıza söylediklerine gelince, Efendimiz’in (sas) önüne geçmemek, sesinin üzerine ses söylememek, birbirlerimiz ile konuştuğumuz gibi O’nunla konuşmamak, Efendimiz’in mirasına yani sünnetine karşı takınılacak tavır ile alakalıdır. O’nun mübarek bedeni aramızda yoktur ama O’nun mirası, misyonu, bıraktığı değerleri taptaze olarak varlığını sürdürmektedir. Sevginin en büyük alameti işte O’nun yürüdüğü bir yolda öne geçmemek, O’nun konuştuğu bir meselede o söz üzerine söz söylememek, acaba deyip işin içine şahsi yorumlar katmamak, şöyle de olur, böyle de olur deyip, o nebevî terekeyi basite almamaktır. Dolayısı ile Efendimiz’i (ﷺ) hakkı ile sevebilmek, O’nun insanlığa miras olarak bıraktığı değişmez değerler olan Kur’an ve sünnete sahip çıkıp, onları tüketmekle değil, üretmekle, yani asrın idrakine söyleterek yaşamakla gerçek manada mümkündür. Zaten Efendimiz bunu şöyle beyan etmiyor muydu? “Size, sarıldığınız müddetçe asla dalalete düşmeyeceğiniz iki emanet bıraktım. Biri, Allah’ın Kitabı, diğeri ise benim sünnetimdir.” (İmam Mâlik, Muvattâ, Kader, 3) O’nun adımının önüne adım atmamak, sesinin üzerine ses yükseltmemek; işte bu büyük iki emanetin gereğini yerine getirmektir.