ALİ ŞERİATÎ
Ali Şeriatî, 13 Kasım 1933de İranın Horasan Eyaletine bağlı Sabzivarın Mezinan köyünde dünyaya geldi. 1950de Meşheddeki Öğretmen Kolejine girdi. 1952de Meşhedin yakınlarındaki Ahmedabad Köyünde öğretmenliğe başladı. 1955 yılında Mekteb-i Vasıtayı kaleme aldı. Ayrıca Ebu Zer-i Ğıffarî isimli kitabı Farsçaya tercüme etti. 1965 yılında Meşhed Üniversitesine girdi. 1960da Fransaya Sosyoloji ve Dinler Tarihi üzerine doktorasını tamamlamak için gitti. 16 Mayıs 1977de Avrupaya gitti. 30 gün sonra SAVAK tarafından öldürüldü. Ali Şeriatînin eserleri: Medeniyet ve Modernizm, Yarının Tarihine Bakış, Muhammed Kimdir, Muhammedi Tanıyalım, Sanat, Dua (Alexis Carrel ile birlikte), Ne Yapmalı, Kevir, Ümmet ve İmamet, Ali Şiası-Safevi Şiası.
Ali Şeriatîyi aslında bu eserimize dâhil etmeyecektik. Lakin kendisini sözde Sünni olan bazı reformcular örnek gösterirler ve gençlere sevdirmeye çalışırlar. Bu yüzden Ali Şeriatî de araştırma konumuz oldu. Marksist düşünceden yaptığı alıntılar ve türetmeler ve bunların kendi zamanındaki İrana ve çevresine adapte edilmesini sağlayan kişidir.
İslam-Şinasi adlı kitabında Ali Şeriatî, kendi mezhebince bile aşırıya gitmiş ve Allah bir Janustur. demiştir. Sözde Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v) için yazdığı Muhammed Kimdir adlı kitabının girişinde şu ifadeyi kullanarak bir Müslüman olarak değil de oryantalizmin etkisinde bir kişi olarak bu kitabı yazdığını belli etmiştir: bir Müslüman olarak değil de, tarafsız, ilmî bakış açısıyla olayları değerlendiren bir düşünür olarak Muhammedin görüntüsünü sergilemek Zaten Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) için bir defa bile Hazret veya Aleyhisselam veya Peygamberimiz dememesi buna işaret eder. Aynı kitabında İranın fethini bir türlü hazmedemiyor ve fetih için Arap saldırısı tanımını yapıyor.
Kitabında Müslümanları vahşi, Doğu Romayı ve İranı medeni göstermeye çalışıyor. Yani bir imansızı bir Müslümandan üstün tutuyor. İşte bu sözleri: Burada İran veya Doğu Romanın Araplara yenilişi söz konusu değildir. Çünkü vahşî kabilelerin medenî toplumlara saldırısı ve onlara karşı zafer elde etmesi büyük ve ileri toplumlar üzerinde hegemonya (baskı ve üstünlük) kurması, tarihte tekerrür eden bir olaydır. Bedir Harbine katılan Ashâb-ı Kiram hakkında ise şöyle diyor: çoğu yağmalama hedefiyle yola çıkan bir ordu Sahabe-i Kiram arasında sanki farklı tevhid anlayışı varmış gibi göstermeye çalışmış: Ebûbekirin tevhid anlayışı Bilalin tevhid anlayışı... Evet, bu iki tevhid anlayışı arasındaki fark, Bedirde iyice kendini gösterdi. Bakın Bedir Eshabına nasıl saldırmaya devam ediyor: İslam ordusu ilk defa olarak en çetin savaşlardan birinden dönüyordu, gururlu ve muzaffer olarak. Gurur! Bu çok çirkin bir huy ve özelliktir. Uhud Harbini anlatırken Peygamber Efendimizin (s.a.v.) en büyük üç sahabesi hakkında bakın nasıl çirkin bir ifade de bulunuyor: Osman firar etmişti. Ömer ve Ebûbekir ortalıkta görünmüyordu.
Huneyn Harbini anlatırken bir Müslüman değil de bir müşrik gibi davranan Ali Şeriatî, müşrikleri kahraman olarak tasvir eder ve sanki İslam ordusunun yenilmesine sevinir: Sabah karanlığı, derenin darlığında Müslümanlar, elleri bağlı gözleri kapalı olarak kendi kadın-çocuk ve mallarıyla birlikte gelen fedâkâr Hevâzin ve Sakif savaşçılarının amansız darbeleri altında kıvranıyordu. Bu sırada Hevâzinin yürekli bayraktarı kızıl kıllı deve üzerinde ilerliyordu Bulduğunu mızrakla vurup düşürüyordu. Fedâkâr Hevâzin ve Sakif müttefikleri, gerçi kadın-çocuk ve servetlerini savaş alanına getirmişlerdi. Fakat her an şiddetlenen, sertleşen, hışmı artan, saldırgan fırtına karşısında gitgide ümitsizleşiyorlardı. Ve sonunda müşriklerin komutanı için de şöyle diyor: Son anlara kadar direnen Huneyn kahramanı Mâlik bin Avf İslam ordularını yağmacı olarak niteleyen Ali Şeriatî, müşrikleri kahraman olarak gösteriyor.
Hz. Peygamber Efendimize (s.a.v.), ruhi durumu normal değil diyecek kadar aşağılık olan, Eshab-ı Kiram efendilerimize karşı pervasızca kin kusan, İranı fethettiği için Hz. Ömer (r.a.)e öfke duyan ve bunun aksine de müşrik ordularını övmekten kendini alamayan Ali Şeriatî safını belli etmiştir. Nasıl oluyor da, kendini Sünni diye tabir eden kişiler Ali Şeriatîyi gençlere örnek gösteriyor ve kitaplarını tavsiye edebiliyor. Ali Şeriatîyi övenler ya takiyye yaparak kendini Sünni gösteren Şiilerdir veya Eh-i Sünneti yıkmaya kasteden işbirlikçilerdir. Ali Şeriâti ***8211; Din TAHRİPÇİLERİ
Ali Şeriatî, 13 Kasım 1933de İranın Horasan Eyaletine bağlı Sabzivarın Mezinan köyünde dünyaya geldi. 1950de Meşheddeki Öğretmen Kolejine girdi. 1952de Meşhedin yakınlarındaki Ahmedabad Köyünde öğretmenliğe başladı. 1955 yılında Mekteb-i Vasıtayı kaleme aldı. Ayrıca Ebu Zer-i Ğıffarî isimli kitabı Farsçaya tercüme etti. 1965 yılında Meşhed Üniversitesine girdi. 1960da Fransaya Sosyoloji ve Dinler Tarihi üzerine doktorasını tamamlamak için gitti. 16 Mayıs 1977de Avrupaya gitti. 30 gün sonra SAVAK tarafından öldürüldü. Ali Şeriatînin eserleri: Medeniyet ve Modernizm, Yarının Tarihine Bakış, Muhammed Kimdir, Muhammedi Tanıyalım, Sanat, Dua (Alexis Carrel ile birlikte), Ne Yapmalı, Kevir, Ümmet ve İmamet, Ali Şiası-Safevi Şiası.
Ali Şeriatîyi aslında bu eserimize dâhil etmeyecektik. Lakin kendisini sözde Sünni olan bazı reformcular örnek gösterirler ve gençlere sevdirmeye çalışırlar. Bu yüzden Ali Şeriatî de araştırma konumuz oldu. Marksist düşünceden yaptığı alıntılar ve türetmeler ve bunların kendi zamanındaki İrana ve çevresine adapte edilmesini sağlayan kişidir.
İslam-Şinasi adlı kitabında Ali Şeriatî, kendi mezhebince bile aşırıya gitmiş ve Allah bir Janustur. demiştir. Sözde Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v) için yazdığı Muhammed Kimdir adlı kitabının girişinde şu ifadeyi kullanarak bir Müslüman olarak değil de oryantalizmin etkisinde bir kişi olarak bu kitabı yazdığını belli etmiştir: bir Müslüman olarak değil de, tarafsız, ilmî bakış açısıyla olayları değerlendiren bir düşünür olarak Muhammedin görüntüsünü sergilemek Zaten Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) için bir defa bile Hazret veya Aleyhisselam veya Peygamberimiz dememesi buna işaret eder. Aynı kitabında İranın fethini bir türlü hazmedemiyor ve fetih için Arap saldırısı tanımını yapıyor.
Kitabında Müslümanları vahşi, Doğu Romayı ve İranı medeni göstermeye çalışıyor. Yani bir imansızı bir Müslümandan üstün tutuyor. İşte bu sözleri: Burada İran veya Doğu Romanın Araplara yenilişi söz konusu değildir. Çünkü vahşî kabilelerin medenî toplumlara saldırısı ve onlara karşı zafer elde etmesi büyük ve ileri toplumlar üzerinde hegemonya (baskı ve üstünlük) kurması, tarihte tekerrür eden bir olaydır. Bedir Harbine katılan Ashâb-ı Kiram hakkında ise şöyle diyor: çoğu yağmalama hedefiyle yola çıkan bir ordu Sahabe-i Kiram arasında sanki farklı tevhid anlayışı varmış gibi göstermeye çalışmış: Ebûbekirin tevhid anlayışı Bilalin tevhid anlayışı... Evet, bu iki tevhid anlayışı arasındaki fark, Bedirde iyice kendini gösterdi. Bakın Bedir Eshabına nasıl saldırmaya devam ediyor: İslam ordusu ilk defa olarak en çetin savaşlardan birinden dönüyordu, gururlu ve muzaffer olarak. Gurur! Bu çok çirkin bir huy ve özelliktir. Uhud Harbini anlatırken Peygamber Efendimizin (s.a.v.) en büyük üç sahabesi hakkında bakın nasıl çirkin bir ifade de bulunuyor: Osman firar etmişti. Ömer ve Ebûbekir ortalıkta görünmüyordu.
Huneyn Harbini anlatırken bir Müslüman değil de bir müşrik gibi davranan Ali Şeriatî, müşrikleri kahraman olarak tasvir eder ve sanki İslam ordusunun yenilmesine sevinir: Sabah karanlığı, derenin darlığında Müslümanlar, elleri bağlı gözleri kapalı olarak kendi kadın-çocuk ve mallarıyla birlikte gelen fedâkâr Hevâzin ve Sakif savaşçılarının amansız darbeleri altında kıvranıyordu. Bu sırada Hevâzinin yürekli bayraktarı kızıl kıllı deve üzerinde ilerliyordu Bulduğunu mızrakla vurup düşürüyordu. Fedâkâr Hevâzin ve Sakif müttefikleri, gerçi kadın-çocuk ve servetlerini savaş alanına getirmişlerdi. Fakat her an şiddetlenen, sertleşen, hışmı artan, saldırgan fırtına karşısında gitgide ümitsizleşiyorlardı. Ve sonunda müşriklerin komutanı için de şöyle diyor: Son anlara kadar direnen Huneyn kahramanı Mâlik bin Avf İslam ordularını yağmacı olarak niteleyen Ali Şeriatî, müşrikleri kahraman olarak gösteriyor.
Hz. Peygamber Efendimize (s.a.v.), ruhi durumu normal değil diyecek kadar aşağılık olan, Eshab-ı Kiram efendilerimize karşı pervasızca kin kusan, İranı fethettiği için Hz. Ömer (r.a.)e öfke duyan ve bunun aksine de müşrik ordularını övmekten kendini alamayan Ali Şeriatî safını belli etmiştir. Nasıl oluyor da, kendini Sünni diye tabir eden kişiler Ali Şeriatîyi gençlere örnek gösteriyor ve kitaplarını tavsiye edebiliyor. Ali Şeriatîyi övenler ya takiyye yaparak kendini Sünni gösteren Şiilerdir veya Eh-i Sünneti yıkmaya kasteden işbirlikçilerdir. Ali Şeriâti ***8211; Din TAHRİPÇİLERİ