Allah ile bağlan hayata

ay düşüm

Münzevi..
Sp Kullanıcı
31 Ağu 2017
1,430
844
Duasız ve sevgisiz olmuyor, yaşanmıyor. Duasız bir hayat, sevgisiz bir hayat, ruhsuz, dipsiz ve karanlık. Yaşanmıyor oralarda. Sevginin, ilginin en kalbî, en ruhî yanıdır dualar. Hani, “gönül gitmeyince ayak da gitmiyor,” derler ya. Hele gönül bir gitmek istesin, hele sevdiklerini bir arasın, hele bir görün nasıl ulaşıyor güller gibi dualar. Mesafelerin kalktığını görürsünüz o zaman. Hayatı hayat eden ve onu gayesine en uygun şekilde büyüten, anlamlı sevgiler ve dualardır hep. Sayısız örnekleri var hayatımızdan ve okuduklarımızdan. Sadece birini arz edeyim.

Bir araştırma yapmışlar bir zamanlar. Aynı bahçeye iki fidan dikmişler. Birisiyle ilgilenmişler; bir bahçıvan her gün gelip sulamış onu. Toprağını bellemiş, dallarını ellemiş, budamış. Arada bir de yapraklarını okşamış, hatta konuşmuş onlarla. Öpmüş filizlerini, yeni sümbüllerini. Diğer fidan da büyümekteymiş yağmurlardan su, rüzgârlardan gıda alarak. İkisi de meyve vermeye başlamışlar aynı baharda. Ne var ki bahçıvanın ilgi gösterdiği ağacın meyveleri hem daha iri, hem daha olgun imiş. Ölçümlerde de besin değeri diğerinden daha yüksek çıkmış. Dahası da var, bu ağaç bahçıvanın geldiği kapıya doğru eğik büyümüş, sevgisiyle. Siz bu iki fidanı bir küveze konulmuş iki bebek olarak da düşünebilirsiniz. Sevginin ne olduğunu o zaman çok daha iyi anlayacaksınız.

Gülümseyen bir dostun yüzünü görmek bile bazen kışı bahara çevirebilir. Ruhumuz bir gün olsun o dost yüzünü görmeden yapamaz. Onun sevgisinden ve ilgisinden mahrum kalamaz. Ne kadar önemlidir bir dostun hayatımızdaki yeri, yokluğunda anlaşılır ancak. Böyle bir dost insan bütün kâinata karşı sorumludur. Girdiği yere ışık ve hayat götüren insanların sayısını artır Ya Rabbi. Buna güneşin kadar ihtiyacımız var. Zaman zaman soğukluk ve donukluk oluyorsa hayatımızda hep bu gerçek dostların eksikliğindendir.

Sevgimiz sadece insana değil elbette. Oradan tüm varlıklara ve onları Yaratana kadardır. Onun içindir ki Allah’la bağlanıyoruz hayata. Sevgimizin, ilgimizin, ne varsa bizde bize ait olmayan o güzel şeylerin, hepsinin yaratıcısı olan Allah’la bağlanıyoruz hayata. Baki’nin o güzelim mısraı gibi: “Allah’adır tevekkülümüz, itimadımız.”

İlk ya da son nefes, hepsinde esas olan Allah ile hayata bağlanmak. Kur’an ilk ayetiyle, o gözümün nuru olan besmelesiyle Rahman ve Rahim olan Allah’ımızın adıyla başlar. Hayata, her şeye O’nunla başlatır, O’nunla bağlar bizi. Sevginin, merhametin, şefkatin, acıma duygusunun tek ve yegâne sahibi olan Allah’la başlatır, Rahman ve Rahimle bağlar hayata. Sayfalar yetmez bunu anlatmaya. Kendisi ile bağlar bizi. Adıyla, şanıyla. Bu dünya hanında yok O’ndan başka hiç kimsemiz. Yok kimseciğimiz, halimizi vaziyetimizi bir bilenimiz yok. Halk eden Halık, yarattığı mahlûkları bilmez mi? Dünyadaki yalnızlıklarını görüp cevap vermez mi? İşte Rahman ve Rahim bu bilişin, anahtar kelimeleridir. Onun içindir ki besmeleyi bir dua bir dilek gibi söyleyince her müşkül hallolur. Zorluklar kolaylaşır, perdeler ve engeller kalkar aradan. Rahman ve Rahim olan Allah, ruhumuzu şefkatinin kucağına alır.

Uzaklarda ama çok uzaklarda sevdiğimiz insanlar var. Dilimiz onlar için duaya durduğunda hiç dinmeyen bir hasreti, bir özlemi gideriyormuş gibi hissederiz kendimizi. Görüşmeyeli nice zaman olmuştur. Ama dualarla ve en iyi dileklerle bir nebze olsun azalır acılar, azalır hasret acıları ve aradaki mesafenin giderek anlamsızlaştığını hissederiz. Ahirette ya da dünyada olmuş o kişi, pek fark etmez. Mekân da, zaman da Allah’ın. Dilerse kaldırır, dilerse bitiştirir. Dilerse ruhu kanatlandırır. Dualarımın önündeki her engeli düz eder.

İnsan için, hele de sevdiğim bir insan için dua etmek, inanılmaz ve tarif edilmez bir zevk veriyor. Onunla birlikte oluyorum. Bazen, bu kişinin çok yakınımda olması gerekmiyor. Hiç tanımadığımız, bazen bir resmini gördüğümüz ya da bir sesini duyduğumuz, bir kitapta, bir gazetede veya bir haber kanalında şöylece bir gözümüz ilişmiş o kişi, o her kimse onun için de dua edebiliyorum. Zulmün ve savaşların mağdur ettiği çocuklara, mazlumlara Allah’tan şifa dilerken, ruhen onların yanında buluyorum kendimi. Acılarını anlamak, hiç olmazsa dua yoluyla onlarla buluşmak bile, bir nebze sakinleştiriyor ruhumu. Ulu bir görev bu. İnsan, yeryüzünün halifesi. Attığı en küçük adım, söylediği en değersiz bir söz bile kaydediliyor. Her hareketine dikkat ediliyor. Bu kadar önemli bir varlık. Biliyorum boşa gitmediğini dualarımın. Çünkü bu huzuru en başta içimde ben duyuyorum. Hem başkaları için dua etmenin, kendim için ettiğim dualardan daha da etkili olduğunu hissediyorum bazen. Malum, veren el alan elden üstündür. Gönülden veriyorsa insan, karşılık beklemez. Dua hali budur işte. Kendimiz için istediklerimizi ve daha fazlasını başkaları için isteyebilmenin gücü öylesine büyük bir enerji oluşturuyor ki, insan yeniden yaratılıyor sanki ve ilahi vasıflarla donatılıp kâinatla yeniden tanıştırılıyor gibiyiz. Manzaranın görünmeyen tarafını, eşyanın ruhunu işte bu anlarda daha iyi keşfedip, daha iyi sezebiliyorsunuz.

Siz her şeye dokunabilirsiniz duayla. Ve hiçbir şey sizden uzakta değildir. Daralmanıza, sıkılmanıza gerek yok. Uzaklar yakındır duayla. Kendimizde olanı vermek de bir çeşit dua değil mi? Bu bazen bir tebessüm, bazen iyi bir niyet göstergesi olabiliyor, bazen de bir sevgi sözcüğü. Bazen de bir fakire uzatılan bir dilim ekmek. Bizde olanları elimizde tutmak yerine, başkalarına yönelttiğimizde bize ait ne varsa bize emanet bırakıldığını anlıyoruz. Hatta bize kötülüğü dokunan birinden intikam almak yerine, onu Allah’ın yüce takdirine emanet ederken bile ona rahmet ulaşmasını dilersek, ondan bir kötülüğün kalkmasını da istemiş oluyoruz. Şu kâinata, şu köhne dünyaya bir iyilik de bizden hediye etmiş oluyoruz. Bir duayla ama ne duayla… Hem de en zor bir zamanda karşılıksız olarak. Merak etmeyin, bu zor zamanın iyiliği, gelir sizi içerden kuşatır bir gün ve merhametinizi kamçılar. Zaten, Allah’ın rahmetinin gazabını geçmiş olduğu düşünülürse, insan kendindeki bu affediciliğin ve bağışlayıcılığın yine ilâhî bir kaynağa bağlı olduğunu fark edecektir. O dilemezse dileyemeyiz, O affetmezse affedemeyiz.

“Tek başına bir mutluluk, utanılacak şeydir” diyor bir düşünür. Dua bizi hakiki bir insan ediyor. Ve İlahi bir sırrı paylaştırıyor. Hiç tanımadıklarımızla bile sırdaş ediyor bizi. Herkesi, her şeyi dua bağlıyor birbirine. Hiçbir şekilde açıklanamayacak nice gelişmelere şahitlik ediyorsunuz bu sır ortaklığı sayesinde. Nice boyutlarda, nice nice hayırlı şeylerin içinde dolaşıyor dualarınız. Binlerce âlemlerin arasında ve milyarlarca insanların kalplerinin arasındaki perdelerin ne kadar geçirgen olabildiğini görüyorsunuz. Yaratılan her varlığın diğeri ile ne kadar sıkı bir ilişki içerisinde olduğunu seziyorsunuz. Daha da ötesi her birimizin iç sesinin, vicdanının aynı şeyi söylediğini duyuyoruz. Topyekün kâinatın zikrini ve tesbihini işitir gibi oluyoruz. Duanın yücelttiği ruhlar, Rahman ve Rahim olan Allah’ın o sonsuz şefkatinin, korumasının altında olduğunu fark ediyor.

Duanın hiç bilinmeyen ve görünmeyen yolu, yolculukları vardır. Hiç kimsenin tahmin edemeyeceği engin yolculuklardır bunlar. Herhangi bir kıtanın, herhangi bir coğrafyanın en gizemli yerlerindeki yolculuklardan daha da gizemlidir bu yolculuk. Bazen dilimizden dökülen duaların, o sırlı kelimelerin göklere doğru yükselişini hayran hayran seyredersiniz. Dualarımız Allah’ın katına yükseldiği anda bizi de en yukarılara doğru taşımış ve yüceltmiştir.

Fazıl Hüsnü Dağlarca; “bir çocuk kadar güzel olur, başını göğe doğru kaldıran” diyor.

Eşyanın hakikatine yaklaşılan anlardır o anlar. Dünyanın, dualar üzerinde durduğunu anlarız işte o zaman. Anlarız ki, Allah’tan başka bizi hayata bağlayacak hiçbir şey yoktur. Hayatımız, duamız kadardır. Hayata, Allah’la bağlanabiliriz sadece. Bir de O’nun öğrettiği dualarla. Dünya, dualar üzerinde duruyor. Allah (c.c.), ne olmuş ve ne olacaksa bilir elbette. Ama insan olan bir insandan beklenen, sadece ve sadece O’na yalvarması, mutlaka ve mutlaka O’ndan istemesidir.

“Duanız olmasa, Rabbim size ne kıymet verirdi.” Furkan, 77

Bu ayet de, her şeyi anlatmaya yetiyor zaten. Tazarru ve dua, yakarış, boyun büküş, bütün mahlûkatın Rabbinin huzurunda kendini biliş, bütün kâinatın Sultanının huzurunda, kulluğun ruhuna bürünüş duayla. Biz olacak olanları isteyerek, en iyisini talep ederek, hayata kendi irademizi, aklımızı, niyetimizi, kalbimizi de katmış oluyoruz. Kendi seçim ve tercihlerimizin ardındaki ilahi tercih ve iradeyle bütünleşebilmek için duasını ettiğimiz her şeyde O’na muhtaç olduğumuzu görüyoruz ve sadece O’ndan istiyoruz. Ve anlıyoruz ki, Allah istemedikçe biz asla isteyemeyiz.

Bu dünyanın titreşimlerini, zikir ve tesbihlerini en çok birbiri için dua edenler duyuyor olmalılar. Sesli sessiz, harfli harfsiz, tüm yakarışlar O’nun katında O’na ait katmanlardadır. Her şeyin nefes kesip, sustuğu bir sükût anında, sesimizin Yüce Yaratana ulaşması büyülüyor beni. Bu suskunluğumda bile, yalnız O’nun dili değil midir konuşan. Yüce Rabbimizin, bir şeyi oldurması için elbette bizim duamıza ihtiyacı yoktur. Ama dua edebilme nimeti, bana bir kul ve bir yazar olarak, kalemi elime alma imkânını ve iznini veriyor. Akıp giden olayları bomboş gözlerle seyretmeme izin vermiyor. O’nun eserlerini sevmeme, şükran ve övgülerimi her vesile ile iletmeme ve bana sunduğu sonsuz nimetlere karşı en büyük hakkı ve hamdi O’na teslim etmeme imkân sağlıyor.

Allah’ım olacak olanı sadece Senden istiyorum. Bana irademi bu yolda kullanma fırsatı tanıdığın için Sana hamd ediyorum. Bana konuşmayı öğrettin, güzel sözler bellettin küçücük dilime. Anne, baba, kardeş, dost, sevgili yarattın. Öğretmen gönderdin eğittin. Seni, Peygamberimi ve hayatı tanıtan, gösteren her şeye sonsuz teşekkürler ediyorum. Bu nimetleri Senin adına getirdikleri için, sonsuz şükranlarımı sadece Sana sunuyorum.Sen, Sevgiyi yaratan Allah’ımsın. Sevgiye, her şeyden daha layık olan Yaratan’ımsın. Verdiğin bu sevgi nimetini, nasıl istiyorsan o şekilde kullanmama yardımcı ol. Hayat Seninle güzel Allah’ım. Sana bağlanınca, yaklaşınca güzelleşiyor her şey. Senden uzaklaşınca güneşten, ışıktan mahrumum. Rahmetin güçlü bir çekim alanı oluşturuyor. Nerede olursam olayım, sonsuz şefkat ve rahmetinle kuşatıldığımı görüyorum. Hiç kimseyle değil ve başka hiçbir şeyle değil, sadece ve sadece Seninle bağlanıyorum hayata. Hayat ki zaten Senin. Hayatı veren Sensin. Ve onu Sana emanet ediyorum. Güzelleştir Rabbim hayatımı ve ahlâkımı ne olur? Sevgilinin hayatını, hayatıma örnek kıl. O’nu (s.a.v.) önder ve rehber kıl. Aranan tüm örnekler ve güzellikler hep onda. Allah’ım adını, dilimden düşürme hiç.


Dilinde her daim “Allah Allah” zikri olan bir adam varmış. Bu adam bir gün “Allah Allah” demeyi terk etmiş. Bir gece rüyasında Hızır Aleyhisselamı görmüş. Sormuş adama Hızır: “Niye ‘Allah Allah’ demeyi terk ettin?” Adam cevap vermiş; “Yıllarca ‘Allah Allah’ dememe rağmen bir gün olsun Rabbim, bana ‘buyur ey kulum’ demedi ki.” Hızır, acıyarak bakmış adamın yüzüne ve demiş ki:

“Be adam, Allah’ın sana ‘Allah Allah’ diye söyletmesi zaten ‘Buyur ey kulum’ demesiydi.”

Bu öyküdeki adam gibi, senin sonsuz rahmetine rağmen senden uzak kalmaktan sana sığınıyorum. Ey nefsim durma, sen de koş Allah’la bağlan hayata. Duamın özü bu. Sevgililer gününüz kutlu olsun. Allah’la bağlanan hayatınız hiç kopmasın. Onunla ve dualarınızla güzelleşsin.

Selim Gündüzalp
 

Son mesajlar