Köklerinden sökülmüş, toprağına hasret bir çınarın dallarıyız. Bir kökümüz Bosna'da, bir kökümüz Eritre'de, Somali'de, diğeri Fas kıyılarında, Atlantik Okyanusuna kadar uzanan bir Çınarın mahzun dallarıyız...
Yeşil kalan, özlemle toprağına yeniden tutunmaya çalışan her dalımızı budadılar.
Budadıkça yeniden sürgün verdik, yeşillendik. Kimileri unuttu toprağını, kurudu! Kuruyanlar bataklığımız oldu en az bir asırdır. Çırpındık, vazgeçmedik, her firsatta ileri atıldık, duamıza kattık, ezgiler marşlar söyledik, ecdadın kılıç sesleri çınlayıp durdu kulaklarımızda...
Filizlendik taşların arasından bile!
Bugün yepyeni ve en gür sürgünümüzdür Ayasofya! Düştüğümüz yerden kalkmak için "Haydi Kalk!" diyen muştumuzdur Ayasofya! "Doğ ey güneş erit taştan adamı!" diye çağırılan güneşin ilk ışıklarıdır Ayasofya!
Süfyan surlarında açılan en büyük gediktir Ayasofya!..
Ve bir komutan yeter bazen bir çağı kapatıp bir çağı açmaya, bir ordu yeter. Bir kıvılcım yeter çer çöp ne varsa yakmaya. Hep beklediğimiz o kıvılcımdır Ayasofya!..
Fatih ne hissettiyse Konstantiniyye'yi aldığında, yüreklerimiz sığmıyor kafesine bizim de şimdi, aynı heyecanla...
Bu şahidliği nasib eden Allah'a binlerce kez hamdolsun!
Halil İbrahim