Kişisel "Bazaar-ı Ab_i_abitseni"

Tahsin EMİN

"Özlem" için "Ümit..."
Sp Kullanıcı
23 Ara 2020
2,783
8,467
Teklifimiz...

İki gün önceydi sanırım. Bir hastanede iki doktora şiddet uygulanmış. Doktorların elleri ve kolları sarılı, yüzlerinde morluklar, gözlerinin üzerinde siyahlıklar ve şişlikler vardı. Ve bir hafta "çalışamaz" raporu da almışlar.
Şiddet uygulayan yaka paça alındı, hakimin huzuruna çıkarıldı. Ve hakim de, şiddet uygulayanı serbest bıraktı.
Olan iki doktora oldu. Olan, polislere oldu, geldiler, yakaladılar, ifadesini aldılar ve bir sürü iş uğraş sonra da hakim huzuruna çık vs.
Burada hakime de veryansın edemiyorsun. Polisin eline aldığı her suçluyu hakim kodese tıkayacak olursa sanırım hapishaneler almaz. Tabi, her suçluyu bırakmak da bir nevi: "Git iki doktoru yaralamışsın, 3, 4 doktoru daha yarala" gibi bir manaya geleceğinden bu da hoş bir durum değildir. Ve dahi, eminlik, (kanunun koruduğu), darp edene olacaktır. Korku da darpedilene ve polislere olacaktır. Bu çok tehlikeli bir hal ve gidiştir. Türkiye'mizdeki durum üç aşağı beş yukarı böyledir. Ve acıdır.
Kur'an-ı Kerim, "hapsetme" mantığını merkeze almaz ve tavsiye de etmez. Fıkıh kitaplarımızda görülen bir ceza şekli olsa da. Şahitler toplanır ve dinlenilir, arkasından da ceza merkezi bir yerde uygulanır ve arkasından herkes işine bakar, darbedene caydırıcı bir ceza verilir, darbedilenin kalbi de mutmain olur. Hakim onun adına karar vermez çünkü. Ve canı yanan hakim değildir, darpedilendir.
Kur'an bu olayı "kısas" emri ile çözüme kavuşturulmasını emreder. Bakara 179'da bunu açık açık ifade eder. "Öldürmelerde sizin için kısas vardır" şeklinde.
Maide 45 ayetinin ilgili bölümünde de: "Yaralarda da (yaralamalarda da) sizin için kısas vardır" denilmiştir.
Dolayısıyla, bu ve bunun gibi hususlarda bizim teklifimiz olamaz. Rabb'imizin teklifini arzederiz. Ve bu uygulama, darpedeni ikrah kılar ve kendisine de caydırıcı etkisi yapar. Darpedileni de mutmain kılar. Cezaevlerini rahatlatır. Hakimlik ve savcılık birimlerinde dosyalar birikmez. Ve nice israf da önlenmiş olur.
Buraya kadar her şey güzel de, bu teklifi yaptığımızda hemen şöyle bir sıkıntı başlar ve burası ziyade önemli:
Darpeden, darpedilen, hakim, savcı, o ya da bu... Tevhid olur, sopasını bize vurmaya çalışır. Garaip ama manidar... Ve ziyade üzücü, toplumun getirildiği yer olarak...
Feraset dileriz, ferasetini kapayanlara...
 

Tahsin EMİN

"Özlem" için "Ümit..."
Sp Kullanıcı
23 Ara 2020
2,783
8,467
İslam Toplumu'nun Mahallesi

Kur'an-ı Kerim, kısmen içeride de olmak kaydıyla, dışarıdaki çalışma hayatını erkeklere emretmiştir. Dolayısıyla, İslam toplumunun caddesinde, kendi kendine, mahremsiz, keyfi ma yeşa dolaşan kadınlara raslamak pek mümkün değildir. Çünkü, kadının dışarıda (meşru sebep/hizmete yönelik sebep hariç) bulunacağı zorunlu bir sebep yoktur. Hal böyle olunca kadın caddesinde, sokağında, mahallesinde sebepsiz bir şekilde bulunamayacaktır. Bulunsa da hem cinslerini görmesi ve bulması da ya imkansız ya da zor olacaktır. Kadının çalışması başlığı altında zikredilen hususların merkez ağırlığı "hizmet" eksenlidir. Ebelik, doktorluk gibi vs.
Tabi şunu da yanlış anlamamak gereklidir. Bu bir ayrımcılık değildir. Bir anlamda Allahü Teala'nın köle gibi çalışmak ve evin her türlü ihtiyacını karşılamak ve bunların da organizasyonunu ev içinde de kısmen tamamlama ve yerine getirme görevini erkeklere vermesinin bir tezahürüdür. Ne üstünlüktür, ne öncülüktür. Allah'ın takdiri ve adaletidir.
Bir de İslam Toplumu'nun mahallesinde "zinaya yaklaşma" emri'nin bir tezahürü olarak, erkek ve kadınların bir arada (karma) bulundukları, içli dışlı oldukları, beraberce okumaları ve çalışmaları gibi mekanlar bulunmaz ve bunlara da yer verilmez. Dolayısıyla, bu çatıların altında bulunacak olanlar da sadece erkeklerdir.
İşte böyle bir caddeye, meşru da olsa, hiçbir kadın tek başına ya da kadın arkadaşlarıyla çıkamaz. Haya eder ve utanır. Çünkü, caddede kadınlar olarak sadece kendilerini bulacaklardır. Bu da kendileri adına ister istemez doğru bir hareket olmayacağından dışarıya yol almaları da mümkün olmayacaktır.
İslam caddesinde bulunan erkeğin hanımı, kendi evindeyken kocası adına ara ara da olsa kalbi cız etmeyecektir. Dahası uzak illerde ve vilayetlerde koca çalışmak zorunda kalsa da kadının kalbi "cızz" etmeyecektir. Çünkü erkek, gerek kaldığı ortamda, gerek çalıştığı ortamda, gerek bulunduğu ortamda ve gerekse yürüdüğü ortamda her daim "hem cinseleriyle" beraber olacaktır. Bu hal de evdeki hanım için huzur ve mutluluk olacaktır.
Kadının yolculuğu meselesinde alimlerimizin beyanatlarını okurken bazen anlam veremiyoruz. Düşünün, 30, 40, 50 sene laik caddede bulunan ve bu caddede yetşmiş olan kadın ve erkeklerin, alimlerin beyanını anlamaları mümkün müdür? Dahası şehir dışına bir kadının tek başına yol alması ve bir yerde konaklaması İslam Toplumu'nda asla mümkün değildir. Değildir derken, sadece "haram" eksenli değildir bu husus. Kadınlara zorbalık da değildir. Düşünün bir otobüse bineceksiniz, o otobüste hiçbir kadın yok, ya da kadın var ve tek bir kadın mahremsiz değil. Böyle bir otobüse mahremsiz bir kadın nasıl binecektir? Yani, kendisi bunu istemeyecektir ve bu durumdan kötü olacaktır. Yani kadın dışarıda, orada, burada, otelde vs. hiçbir muhatap bulamayacaktır ki o muhatap kendi cinsi kadın olsun. Kadın hiçbir yerde ve hiçbir mekanda kadınla karşılaşmayacaktır. Böyle bir mahale kadın çıkıp ve böyle bir mahallin caddesinde kadın bulunabilir mi? Bulunamaz, kendisini kötü hisseder.
Kelamı uzatmanın bir anlamı yoktur. İslam Toplumu'nun mahallesi ile Laik toplumunun mahallesi taban tabana zıttır. Günümüzde her nerede olursa olsun, aynı miktarda kadınları da bulmanız mümkün olacaktır, erkekleri de bulmanız mümkün olacaktır. Bu hal ise, Kur'an'ın bakış mantığıyla uyuşmaz ve O'nun haram kıldığı yöne doğru da bir gidişat sözkonusu olur., Allah korusun.

Netice:

İslam Toplumu'nun caddesinde kadınlar (zorla/ikrah olarak değil) kendi inisiyatifleriyle tek başına, manasız ve anlamsız bulunamazlar. Hizmet eksenli de olsa... Zorunlu da olsa... Mahremleriyle (koca, baba, amca, dayı vs) bulunurlar... Bu hal kadınlara zorunlu bir uygulama değildir. İslam Toplumu'nun kendi doğal yapısının bir tezahürüdür.
 
Son düzenleme:

Tahsin EMİN

"Özlem" için "Ümit..."
Sp Kullanıcı
23 Ara 2020
2,783
8,467
Az da Gülelim

Adamlar bankaya girmiş hırsızlık için. Ne var ne yok sırtlamışlar ve bankadan çıktıklarında oradan birine raslamışlar ve: "Bankada hırsızlık yapıldı gördün mü?" demişler. O da "Gördüm" deyince, adama kurşunu yağdırmışlar. Bu sefer az ileride birine: "Bankada hırsızlık yapıldı sen gördün mü?" demişler. O da: "Ben görmedim ama, aha bu benim hanım, o gördü" demiş...
 

Tahsin EMİN

"Özlem" için "Ümit..."
Sp Kullanıcı
23 Ara 2020
2,783
8,467
"Artanı Veriniz..."

Büyük konuşmamak gerek her daim. İnsanız, başımızdan ümit etmediğimiz hadiseler geçebilir. Olacak ya bu sefer umulmayan bu hadise, isminin önünde Prof.Dr. titritli olan birinin başına gelivermiş. Hem de tecrübelisinden, emeklisinden.
Kendisine telefon etmiş dolandırıcılar. Ve ona diyesi ki: "Banka hesap numaların tehlike altında. Acil, numaranı ve şifrelerini vermezsen hesapların tehlikede..." Adam da hemen, yardımcılara(!), ne var ne yok vermiş. Vermiş ama bir hafta sonra neyin ne olduğunu anlamış adam. Anlamış ama iş işten geçmiş ve bir haftada 10.000.000 TL'sini de dolandırıcılara kaptırıvermiş.
Tabi, hadiseye üzülmekle beraber, 79 yaşındaki bir insanın bu kadar yüksek "atıl parayı" elinde neden tutar, neden tutmuştur ya da neden tutuyordur ve biriktiriyordur, Allahü Teala'nın "artanını veriniz..." ayetini düşünüyorum da "grogi" durumuna düşüp hadiseyi anlayamıyorum. Aslında, bu şahsın halini kendimle özdeştiriyorum ve ayeti de düşünüyorum... Kendimin de müslümanların da çıkmaz bir durumda olduklarını görüyorum.
Alimlerin bir kısmının: "Zekat ayeti(!) indiğinde, "artanını veriniz" ayetinin de "nesh" edildiğini" ifade etmişler, 40'nın kendi ceplerinde kalması gerektiğini, 1'in de fakirin olduğunu ifade etmeye haya etmemişlerdir. 40'ı benim 1'i de fakirin. =) Ah ne güzel dünya.
Halbuki, zekatı ifade eden ve zekatta 40'ta 1 verilmesini ifade eden tek bir ayet yoktur. Ve dahi İsra Suresi'nde, "Eli sıkı olma, eli büsbütün açık da olma" buyurularak "infak etmede (zekat/sadaka vs.)" vasat bir yol izlenmesi gerektiği üzerinde durulmuştur. Dolayısıyla, bu ayetlere ve Peygamberimiz'in fiili yaşantısına baktığımızda, "40'ta 1" vasat bir durumu bırakınız, vasatın nice çok altını da ifadeden yoksun bir yüzdeliktir. 39'u senin, 1'i ise fakirin...

Gelelim Sadede

Allahü Teala ayetinde nice güzel insanların vasıflarından bahseder ve o vasıflardan ikisini ifade ederek cenneti neyle satın aldıklarını açıklar bizlere:

1- Mal
2- Can

Fazlalık malını biriktirip de fakirin malını gaspedenler ayetin bu güzelliğinden mahrum olanlardır.
Rabb'im, fazlalıklarımızı evimizde ve elimizde tutmamayı bizlere ihsan eylesin. Amin.
 

Tahsin EMİN

"Özlem" için "Ümit..."
Sp Kullanıcı
23 Ara 2020
2,783
8,467
İslam Düşmanlığı

Bir hocaefendinin vaazı üzerine bir milletvekili yorum yapıyor ve o da nice gerekçeler sunarak hocaefendinin yanlış yaptığını ve dahi konuşmasında hocaefendiye meydan okuduğunu da dillendiriyor.
Bazı arkadaşlar beni yanlış anlayacaklar ama milletvekili de gerekçelerinde haksız değil. "Hoca sen ne diyorsun?" diyecekseniz cevabım çok kolay olacaktır. Milletvekili o konuşmasında, "Neyle, nasıl ve ne şekilde mücadele ettiklerini ve nasıl başarılı olduklarını ve bu başarının ardından neyi sistemleştirdiklerini ve sistemleştirdikleri yapının halan devam ettiğini" açık açık söylüyor. Yani, hocaefendiye, "Sen bu bağlamda suç işliyorsun" diyor. Baktığı yer olarak haklı. Peki benim baktığım yer yok mu? Benim de var ama, benim sistemim dağıtılmış yerlerinde yeller esiyor. Peki konuşmayacak mıyız? Konuşacağız. Benim bir "değerler aynam" var, ben haklıyım konuşmam da. Bana meydan okuyanın da "değerler aynası" var o da kendi zaviyesinden haklı. Diyor ki: "Ben mücadelemi yaparım." Eee, "Ben de yaparım..." Şimdilik hayat kısmen normalleşti de hocaefendi ve niceleri vazifelerine gayret ediyorlar. O normalleşme olmasaydı işin çoktan cılkı çıkmıştı zaten.
Hadi hayırlısı bakalım. Yıl 2022, halan İslam düşmanlığı şahane. Sanırım bunun sonu olmayacak ve kıyamete denk uzanacaktır. Müslüman kardeşlerimize muaffakiyetler dilerim, amin...
 
  • Beğen
Tepkiler: Eylül Başak

Tahsin EMİN

"Özlem" için "Ümit..."
Sp Kullanıcı
23 Ara 2020
2,783
8,467
O Ses Türkiye Yarışması

TV8'de Acun ILICA'nın sunduğu "O Ses Türkiye" yarışmasının finalinde Türkiye birincisi Hasan KOÇAK oldu.
Hasan KOÇAK, Artvin'de bir köyde imamlık yapan bir hocamızın oğlu.
"Renklilik güzellik midir?" diye bir soru sorulacaksa, "Neden olmasın?" derim.
İslam ahlakını koruduğumuz sürece sıkıntı olmaz. Biz de tebrik ederiz hocamızın oğlunu.
Son model sıfır bir araba hediye edilmiş kendilerine. İkram sadece bu kadar mı bilemiyorum ama ben biraz az buldum.
😊


NOT: Çok güzel ve kıvrak bir sese sahip kardeşimiz. Bu güzel sesini, muhteşem tegannileriyle dini musikide, ezan ve Kur'an tilavetinde kullanabilirdi. Lakin şunu söyleyeceğim, kişi yaptığını da sevmeli ve özümsemeli. Çünkü, sevmediği bir işte iştigal eden hem yaptığından verim alamıyor ve hem de yaptığında ilerleyip başarı sağlayamıyor. Tabi burada, sevmeyip de bir "şey"i yapmamak o "şey"e hakaret anlamı taşımıyor. Ben de yaptığımı sevmeyenlerdenim. Nev-i şahsıma münhasıran yaptığım ameliye hilaf duruyor. Bu demek değildir ki, o "görev" iyi ve güzel değildir.
 
  • Beğen
Tepkiler: Eylül Başak

Tahsin EMİN

"Özlem" için "Ümit..."
Sp Kullanıcı
23 Ara 2020
2,783
8,467
Evlilik Yaşı

Çok alim olmaya gerek yok aslında. Kadınlarda ve erkeklerde evlilik yaşı baliğa ve baliğ olma zaman dilimleriyle başlar ve ölünceye dek devam eder. Tabi burada evleneceklerin "hür iradeleri" de önemlidir. Bu zaman dilimine geldiklerinde evlenirler ya da evlenmezler, bunu bilecek olan da kendileridir. Babaya ve anneye düşen sadece güzel ve tertemiz bir tavsiyedir. Yani, eğer kızımız ya da oğlumuz, baliğ ve baliğa olmuşlar yaşları da 15'e gelmiş diyelim, evlenmek istiyorlar talip var. Baba ve anne bu evliliği İslami açıdan, denklik açıdan vs. onaylamıyorlarsa evlatlarını karşılarına alırlar ancak tertemiz ve güzel bir tavsiyede bulunurlar. Evlatlar ikna olur ya evlenmezler ya da ikna olmazlar evlenirler. Tersi de sözkonusudur, evlatlar istemez ama talep gelmiştir baba ve anne evliliği onaylarlar, böyle olsa da baba ve anne tertemiz bir tavsiyeden öte bir şey yapmazlar, yapamazlar. Diyelim tavsiyede bulundular lakin evlatlar da bu tavsiyeyi olumlu karşılamadılar. Yapacak bir şey yoktur, talep reddedilir. Benim kitaplarda okuduklarımın ve öğrendiklerimin özeti budur.
Gelelim yukarıdaki cümlemin ikinci fikrine, ne demiştik, "Evlilik ölünceye dek devam eder." Yani bir hanım ya da erkek, 80 yaşında, 90 yaşında, 70 yaşında olabilir. Evlenmek ne ise İslam'da, bu yaştakiler için de aynısıdır. Değişen bir şey yoktur. Evlilik deyince hemen akla gelen "nefis"tir ve "cinsellik"tir ve böyle olunca da daha çok Türk toplumu hemen başlar dedikodu yapmaya ki bu haramdır günahtır. Velev ki "nefis" ve "cinsellik" merkezde olsa da böyle bir evlilik haramdır, günahtır diyemeyiz ki. O da bir ihtiyaçtır ve o ihtiyaç o yaşlarda da "haram"la tedavi edilemez ya da doyurulamaz, haramdır, günahtır, ateştir. Deniyor ki bu yaşlarda nefsin ve cinselliğin alakası nedir? Tabi, evimizden, camimizden, çevremizden kısır bir döngüde yaşarsak, öbür mahallelerde neler oluyor bundan haberli olmazsak sanırız ki kadınlar ve erkekler ruhen ne nefsen ölmüşler ya da ölüler. İşte, o mahallelere yol aldığımızda durumun bildiğimiz gibi olmadını da hemen anlayıveririz. Ben "manevi irşad" anlamında bayağı bir görev aldım ve muhataplarımın tamamı da 70'in üzerinde kadın ve erkeklerdi. Üzülerek söyleyeyim ki, ayırım yapmıyorum, halan zinanın göbeğinde yer alıyorlardı büyük bir bölümü. Kadın erkek ayırımı yapmıyorum. Her iki cenahta da. Tıbbi açıdan söylediklerimizde de bir sıkıntı yoktur. Kadınlarda ve erkeklerde uyarıcı sinir hücrelerinin çoğu yaşlanmaya sebep azalırken, buna mukabil, cinsellik ve nefis anlamında uyarıcı sinir hücreleri de ziyade artmakta imiş.

Netice:

Evlilik yaşı baliğ ve baliğa zaman dilimleriyle başlar... Ölünceye dek devam eder... Dolayısıyla şu yaşlarda evlenmek doğru değildir, insan haya eder söz ve cümleleri şeytanidir, haramdır, günahtır. İslam'la bir alakası yoktur.

Evlenenlere mutluluklar dileriz İslam adına... Evlenecek olanlara da güzel ve İslami eşler dileriz. Amin.
 
  • Beğen
Tepkiler: Eylül Başak

Son mesajlar

Cevaplar
2K
Görüntüleme
60K