“Ucb’ nedir, bilir misin?” diye sordu Feride. “Gülme, bu bir örgüt ismi değil, hastalık adı. Allah’ın emirlerini yerine getirmede ümitsizliğe düşen adam, Rabbin azabından kurtulmak için güvenecek bir dayanak arar. Geriye doğru yaptığı hayırları, güzellikleri, ibadetleri hatırlar, sonra ‘Az da ibadet etmemişiz hani!’ der. ‘Bunlar bana sonsuzda fazlasıyla yeter, hem zaten bunu yapmayanlar da var, üstelik benim kalbim de temiz. Ben cennete gitmeyeceğim de kim gidecek?’ Rahat bir nefes alır. Elinde bir bardak su, oturur koltuğuna. Ucb derken işte bu hastalıktan, kendini beğenmişlikten, kibirden, gururdan bahsediyorum.”
“Güzel bahsediyorsun. Dinliyorum.”
“Bil ki, yaptığın güzel işlerde senin hakkın yok. Çünkü beden elbisesi senin değil. Onu değersiz bir şeymiş gibi sokağa atılmış da geçerken bulmuş da değilsin. Sen o vücutta kiracı olarak oturuyorsun. Onun sahibi, her şeyi sanat ve hikmetle yaratan Allah’tır. O vücudu kudretiyle çekip çeviren Allah’tır. Vücut meskeninde yapılan binlerce mucizevî işten, idare etmelerden, tasarruftan ancak bir tanesi senin iradene aittir. İşte elinde bir bardak su, oturuyorsun koltuğunda. Kaldırdın kolunu, bardak şimdi dudaklarında. İçiyorsun. Sonra?”
“Sonrası bizim kontrolümüzde değil Feride…”
“Doğru, sonrası artık ev sahibinin tasarrufunda. O suyun nerelere ne kadar gideceği hakkında bizim en ufak bir bilgimiz yok. İçtiğimiz su midemizde nelere vesile oluyor, bilmiyoruz. Bazı ahmaklar ne diyorlar biliyor musun? ‘Vücut benim, istediğim gibi kullanırım!’ Güya sahiplik iddiasında bulunuyorlar. Aklı başında olanlarsa bilir ki güzelliklerin kaynağı kendisi değildir. Yine bilirler ki üzerlerindeki tüm güzellikler kendilerine bağışlanmış bir ihsandır, bir ikramdır. Çünkü O, Mâlike’l Mülktür. Yani vücudumuzun asıl sahibi O’dur.”