Feride'in günlüğü/Sait Köşk

sükutu-ezber

Öyle işte,,,
Sp Kullanıcı
11 Şub 2017
16,557
59,108
FB_IMG_1594669353533.jpg

Yanı yönü ağaçlarla çevrili bir güzel yoldayız. Bir yaprak düşüyor önümüze, bir yaprak daha. “Nazım Hikmet ‘Herhalde ilerdedir yaşanacak günlerin en güzelleri.’ diyerek bir ihtimal belirtir. Bense ‘kesinlikle’ diyorum.”

“Gerçekten ilerdedir günlerin en güzelleri Feride. Sonsuzlukta. Sonsuzca hem de.”

“Korkmuyorum.” diyor Feride. “Korkmuyorum dediklerim bazen en çok korktuklarımdır aslında. Ölümden korkmuyorum diyorum mesela. Ya hesaplardan. Dizlerimin bağı çözülüyor. Dengesizliklerimin mizanın dengesini bozmasından korkuyorum. Hesapsız hesaplardan, olur olmaz yerde çürüttüğüm ömür günlerimin başıma açacağı türlü belalardan korkuyorum. Ama bir müjde bütün korkularımı bertaraf ediyor: ‘Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin!’”

“Ümit kesmek mi? Aman Allah korusun Feride! Bütün dualarımızda O’nun rahmetine sığınmıyor muyuz?”

“Ölümse Gülümse’ diye bir yazı başlığı hatırlıyorum. Gülümsemek, hem de ölüme, bize de nasip olur mu, bilmiyorum. Öldüğümüzde gülümsetecek şekilde karşılanır mıyız, işte onu hiç bilmiyorum.”

“Bilinmezleri bilinir hale getirmek bizim elimizde Feride. Bir sonsuzda tebessümlerle karşılanmak için bildiklerimizle amel etmek zorundayız.” Gülüyorum ve dönüp diyorum: “’Ağlama, olma mahzun, gülerek bak yarına/ Sanma ki güzelliğin o ipek saçlarına dökülen akla biter.’ Bitmeyecek Feride, bütün güzellikler sonsuzda. Hem de sonsuzca. Yeter ki ‘ O bizden razı, biz O’ndan razı’ bir hayatımız olsun.”
 

sükutu-ezber

Öyle işte,,,
Sp Kullanıcı
11 Şub 2017
16,557
59,108
FB_IMG_1594669489550.jpg
Dünkü yağmurdan eser yok. Gökyüzü pamuk mavisi. Yıkanmış dupduru caddenin kenarında yeni edindiğimiz kitaplara göz atıyoruz.

“Liverpool Üniversitesi’nde bir araştırma yapılmış.” dedi Feride. “Deneklere Şekspir, Eliot gibi klasikleşmiş yazar ve şairlerin metinleri verilmiş. Okuma esnasında beynin nasıl çalıştığı gözlemlenecekmiş güya. Görmüşler ki, okunan roman ve şiirler, günlük hayatta kullanılmayan bölümlerini harekete geçirip beynin kapasitesini artırıyormuş. Okunan metin ne kadar zorsa, beyin o kadar besleniyormuş. Bu roman çok zor, bu şiir anlaşılmıyor diyerek onları bir kenara bırakmak yokmuş. Bir metinde anlaşılmayan kelimeler varsa, sözlükler ne güne duruyormuş. Kitap daha önce düşünmediğimiz bilgiler, beklemediğimiz yerlerden bizi yakalıyorsa daha bir sarsılıyormuşuz. Bütün bu okumalar beyin kaslarının gelişmesine katkı sağlıyormuş. Beyin; kolaylıklardan değil, zorluklardan beslenirmiş. Bu sebeple İngiliz araştırmacılar ‘Şekspir okumak, beyne iyi geliyor.’ demişler.”

“Doğrudur Feride. Kur’an okumak da; hem beyne, hem kalbe, hem de ruha iyi geliyor." "Anlamayarak okusak da mı?"

"Evet Feride anlamayarak okusak da bu böyledir. Soruyorlar bir Allah dostuna: ‘Kur’an’ı anlamadan okumak bize ne kazandırıyor?’ Soruyu soranın eline altı delik olan kirli bir kova tutuşturuyor hemen. ‘Git bunu şu gölden doldur da gel.’ Adam, sorduğu soruyla yapacağı iş arasında ilgi kuramasa da söylenileni yapar. Gider göle. Kovayı doldurur. Allah dostuna gelinceye kadar kova boşalır tabi. Bir daha gider. Yine aynısı olur. Söylenerek bir kez daha dener. Ama yine olmaz. Dayanamaz: ‘Bu kovanın altı delik hocam, görmüyor musunuz faydasız bir iş yapıyorum.’

Allah dostu tebessümle der: ‘Hayır, hiç de öyle değil. Bak bakalım elindeki kirli kovaya, kirden iz kalmış mı?’ ‘Kalmamış.’ ‘İşte Kur’an okuduğunda anlamını bilmesen dahi, o, dudaklarından geçip kalbine aktığı müddetçe seni tertemiz tutacaktır.’”
 

sükutu-ezber

Öyle işte,,,
Sp Kullanıcı
11 Şub 2017
16,557
59,108
FB_IMG_1594669948595.jpg

Dönüp duruyor zihnimde bir cümle: “Kim musibete uğramış birini teselli ederse, teselli ettiği kişinin o dert sebebiyle kazandığı sevap kadar o da sevap kazanır.” “Her insan teselliye muhtaç dertlere uğrayabilir.” diyor Feride. “Hangimizin derdi yok ki. Hem dünyanın kendisi bir dert. Dertli yaratılmış dünya. Bu dertli dünyada dostlar niçin var? Birbirini teselli için var. Çünkü bir dostun dosta verebileceği en güzel hediyelerden biridir teselli. Hira Dağı’ndan dönen peygamberimizi eşi Hazreti Hatice annemiz, ne güzel teselli eder: ‘Vallahi Allah seni utandırmaz. Çünkü sen, akrabalarına bakarsın, sözün doğrusunu söylersin, fakir ve muhtaçlara yardım edersin, misafirlere ikram eder, onları ağırlarsın. Haktan gelen felaketler karşısında insanlara yardım edersin.’ Keşke her eş, eşine böyle dost olabilse, zor zamanlarında eşini teselli edebilse. İşte o zaman evlerde peygamberi bir huzur olacaktır.”

“Doğru söylüyorsun Feride. Dostlar ve kalben sevdiklerimizle ötelerde bir dünya kurarız hayalimizde. Katlandıklarımız değil râzı olduklarımızdır dostlarımız. Kardeşimin üstün yanlarını kendimizdeymiş gibi bilip, onunla sevinç duymak ne büyük saadet. İnsanın bulunduğu ortamı kıymetlendirecek dostlara sahip olması ne büyük bir nimet! Dostun dostu yitirdiği yollar ne kadar da çoğaldı günümüzde Feride. Acı söylese de acıtmadan söyleyendir dost Feride.”

“Sana düstur edindiğim bir âdetimi söyleyeyim mi?” “Ne demek, dinliyorum.” “Dostlara gönül koymada gönülsüz davranıyorum.” “Güzel âdet edinmişsin. Ne mutlu sana. Peki, sana bir soru Feride: Sence eski dostlar unutulur mu?” “Bilmiyorum, unutulur mu?” “Al bir soru daha Feride. Dostun eskisi olur mu?” “Onu hiç bilmiyorum ama bildiğim bir şey var: Dost, dostluğunu eksiltmeyendir, eskitmeyendir.” “Son şey Feride, dostlukları dostlarla yadetmek kadar güzel bir şey yok şu hayatta. İnsanın dünyası genişliyor.”
 

sükutu-ezber

Öyle işte,,,
Sp Kullanıcı
11 Şub 2017
16,557
59,108
FB_IMG_1594978246798.jpg

“Sabahtı, dağ esintisi yüzüme yüzüme vururken sandalyeye oturdum öylece düşündüm.” dedi Feride. “’Bilmiyorlar mı ki,’ diyor Rabbim, Allah onların gizli tuttuklarını da bilir, açığa vurduklarını da.’ O ki bütün kemâl sıfatlara sahip. Kadir ismiyle her şeye gücü yeter, Rezzak ismiyle her canlının rızkını verir, Basîr ismiyle her an bizi gözetler, Habîr ismiyle her hareketimizden, her hâlimizden haberdar. Ve yine diyor ki: ‘İnsanı biz yarattık; nefsinin ona verdiği vesveseyi de biliriz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız.’”

“Dilimizle söylediklerimize kalbimiz iştirak etmezse Feride; sonsuzda yatacak yerimiz de, kaçacak yönümüz de olmayacak. Öyle bir yaratıcımız var ki bizim, gönlümüzün özünü biliyor. Yaratanın yarattığından habersiz olması mümkün mü? ‘Şüphesiz yapılan iş hardal tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde yahut göklerde, ya da yerin dibinde de olsa onu çıkarır getirir. Çünkü Allah en gizli şeyleri bilendir. Her şeyden hakkıyla haberdar olandır.’ Hem söyler misin Feride, her an gözetlendiğimiz yaratıcımızın huzurunda nasıl günah işleyebilir, gıybet ve dedikodularla kardeşlerimizin ölü etlerini didikleyebiliriz?

Çünkü birin ikincisi, ikinin üçüncüsü O’dur. Şimdi bu dağ başında biliyoruz ki, O her daim yanımızda. Her sözümüz O’na ayan. Gizli açık söylediklerimiz biliniyorsa; davranışlarımız, hallerimiz gözleniyorsa; o zaman bize düşen, O’nun razı olacağı işlerde bulunmak; ibadetlerimizle, ahlâkımızla, dürüstlüğümüzle hayatımıza yön vermek, böylece emaneti sahibine kusursuz teslim etmektir Feride.”
 

sükutu-ezber

Öyle işte,,,
Sp Kullanıcı
11 Şub 2017
16,557
59,108
FB_IMG_1594982776609.jpg

İkindi güneşi tüm sevecenliğiyle bizi sarmış. Her günkü yürüme yolumuz üzerinde bir film seti kurulmuş. Biri ölmüş güya. Feryatlar figanlar ayyuka çıkmış. “Kurulan film seti bana ilkokul yıllarımı hatırlattı.” dedim Feride’ye.

“O yıllarda ölümler ve doğumlar oldukça ilgimi çekerdi. Çünkü her ikisi de yaşadığım çevre için büyük olaylardı. Günlerce konuşulurdu. Ben ölüden, ölü görmekten korkardım. Tabutlardan da. Eskiden şimdiki gibi gözlerden uzakta, hayattan soyutlanmış gasilhaneler yoktu. Tabutlar, teneşirler camilerin şadırvanlarının yakınında uluorta bulunurdu. O yaşlarda buralardan geçmeye çok korkar, geçmek zorunda kalırsam da bildiğim tüm duaları okurdum. O zamanlar ölüm benden uzaktaydı. Çünkü çocuktum ve de hasta değildim. Bilirdim ki ölüm yaşlı insanların ve hastaların başına gelirdi. Ama bilmezdim o zamanlar. Bir de annelerin başına gelirmiş. Çok sonraları öğrendim.”

Set geride kalmıştı. “Yakaladı ya hatıralar yakamı, bırakmıyor. Ninemin ölümünü hatırlıyorum Feride. Bahçe girişi çarşaflarla perdelenmiş, hemen arkasında ninem teneşire yatırılmış, sükûnet içerisinde yıkanıyordu. Duramamıştım, koşar adımlarla uzaklaşmıştım oradan.”

“Ama bir yazarımız uzaklaşmamış.” dedi Feride. “Diğer çocuklar gibi çarşafların arasından ilk defa şahit olduğu ölü yıkama ayinini izlemiş çocukken. Çevredekiler ‘Korkarsınız’ diyerek onları uzaklaştırmaya çalışsalar da başarılı olamamışlar. Bilirsin, merak çocukların yoldaşıdır. ‘Onu n’apcaklar?’ ‘Tabuta koyup götürecekler.’ ‘Tabuta mı? Tabut da ne?’ ‘Tabut, işte şu tahta sandık. Teyzeyi içine koyacaklar.’ ‘Ama niçin?’ ‘Ölüler tabuta konulur, öyle mezara götürülür. Daha önce de namazını kılarlar.’ ‘Annesi de orada olur mu ölünün?’ ‘Hayır, onu bir başına gömerler.’ ‘Gömerler mi?’ ‘Evet, gömerler. Üstünü de toprakla örterler.’ ‘Ama annesi yanında değilse korkmaz mı o?’ ‘Hayır, ölüler korkmaz.’ ‘Ben ölü olmaktan korkarım, ölü olmak istemiyorum ben.’”

Yazarın cümlesine takıldım: “’Annesi yanında değilse korkmaz mı?’ Ben o yaşlarda ölüm üzerine bu kadar derinlikli düşünmedim Feride. Aklıma gelmedi korunma duygusu. Hem annelerin koruyucu olduğunu da bilmiyordum. Koruyucunuzu, annenizi, şefkatinizi, merhametinizi henüz üç aylıkken ölüm meleği alıp götürmüşse; yıllar sonra ölümden, tabuttan korkmamın annesizlikten kaynaklandığını nereden bilecektim Feride?”
 

sükutu-ezber

Öyle işte,,,
Sp Kullanıcı
11 Şub 2017
16,557
59,108
FB_IMG_1594982975355.jpg

Bir gece vakti sokaklardayız. Havalar serinlemiş. Gömlek idare etmiyor artık. Yüzünde tebessümle “Aklımda bir paylaşım.” dedi Feride. “Müezzin yatsı ezanını Alexandre Graham Bell’in icat ettiği mikrofona okumuş, biz de okunan bu ezanı Peter Jensen’in icat ettiği hoparlörden duymuşuz. Sonracıma… Gülmesene, dur anlatıyorum. Ezanı duyan biz, -o paylaşımda yobaz oluyoruz tabi,- Archimedes’in bulduğu güneş enerjisinden ısıtılmış su ile abdest almışız.” “Bak sen!” “Thomas Edison’un icat ettiği lambanın altında, Willis Haviland Carrier’in icat ettiği klimanın serinliğinde, Şintoist bir Çinli’nin yaptığı seccadede namazımızı kılmışız. Gel gör ki dua faslında kendimiz için cennet dilerken, bütün bu konforu bizim için icat edenlere cehennemi dilemişiz.” “Ön yargıya bak!” “Paylaşımın altında yorumlar da gırla gidiyor. Aman ne sahtekârmışız, nato kafa nato mermermişiz. Hakaretin bini bir para yani.”

“Kâinat kitabını Allah’ın eseri olarak okumayanlar, ondaki incelikleri keşfetseler de kendileri ötede bir şey kazanamazlar Feride. Onların cenneti burasıdır. Buluşlarının karşılığını burada alırlar, belki icatları çoluk çocuğuna miras kalır, dedelerinin buluşlarından onlar da nemalanbilirler, o kadar.”

“Yani diyorsun ki; mikrofonu da bulsan, hoparlörü de bulsan, suyun kaldırma gücünü de bulsan, yer çekimini de bulsan, ampulü de bulsan, uzaya da çıksan, atomu da parçalasan üste iki de parende atsan kalbinde iman nuru olmadıkça cennete girmek mümkün değil.”

“Çünkü Feride, cennet Allah’a imanın bir neticesidir. Her ne kadar, değil onlar -zalimler hariç- hiçbir insan için cehennemi dilemesek bile, iman etmeyenlere de inanmadıkları cenneti dileyecek değiliz ya!”
 

sükutu-ezber

Öyle işte,,,
Sp Kullanıcı
11 Şub 2017
16,557
59,108
FB_IMG_1594983142558.jpg

“Zihnim âlemi emir’e kayıyor.” dedim Feride’ye. “Yani gayb âlemine. Gelip geçici olan, zamanla ve mekânla kayıtlı görünen halk âleminde cereyan eden bütün kanunlar; komutlarını Rabbimizin irade sıfatının hükümran olduğu bu âlemden alıyor. Emir âlemi zamana ve mekâna bağlı değil.

Kâinatın görülen yönleri halk âleminden; görünmeyen yönleri ise emir âleminden. Yer yerçekimini görüyor muyum? Hayır. Demek emir âleminden. Yer çekimine tabi düşen taş parçasını görüyor muyum? Evet. Demek bu da halk âleminden. Cesedim halk âleminden, ruhum emir âleminden. Emir âleminin merkezi arş, beden âleminin merkezi kalp. Yürüme isteğim önce kalbimde doğuyor, nereye yürüyeceğimi aklım planlıyor ve ayaklarım irademin emrine uyarak yürümek istediğim yere doğru adım atıyor. Kâinat ve arş arasında da işler, belki daha muntazamı işte böyle cereyan ediyor.”

“Durmuyor zihnim, bir âleme daha kayıyor.” dedim Feride’ye. “Âlemi melekûta. Bir âyet kapımı çalıyor: ‘De ki: Her şeyin melekûtu elinde olan kimdir?’ Elbette Allah’tır. Çünkü hükümdar olan, mülkün sahibi olan, mülkünde istediği gibi tasarruf eden O’dur. Rabbim; kâinat üzerindeki tasarrufunu sıfatları aracılığıyla gerçekleştiriyor. Başımıza gelen işlerin bir görünen yüzü bir de görünmeyen yüzü var Feride. Hastalandığımızda çektiğimiz acılar hastalığımızın görünen yüzü. Sabrettiğimizde yaşadığımız ıstırapların günahlarımıza kefaret olması ise görünmeyen yüzü. Başımıza gelen her olayda bizim görmediğimiz hikmetler var. Kabirden geçtikten sonra bu hikmetlere vakıf olacağız.”

“İşte bu sebeple demeliyiz ki: ‘Kaderin her şeyi güzeldir.’ İşte bu sebeple demeliyiz ki: ‘O’ndan gelen her şey başımız gözümüz üzeredir.’”
 

sükutu-ezber

Öyle işte,,,
Sp Kullanıcı
11 Şub 2017
16,557
59,108
FB_IMG_1595280551144.jpg

Seher vakti Üsküdar sahilindeydik. Ezanlar okunuyordu. Rumi Mehmet Paşa Camii'ne vardık. Camide bir imam, bir ben, bir de yukarıda Feride vardı. Sünneti kıldık. Derken iki amca daha geldi. Sünneti evde kılmışlar ki başladılar sohbete. Ben bir köşede Cevşen okuyorum. Birkaç kişi daha geldiğinde içlerinden birisine sesleniyor imam: "Fetih suresi dinleyelim mi senden." Cevşen okumayı bırakıyorum. Gözünü sevdiğim amcam ezberden ne de güzel okuyor. Tıpkı babam gibi dedim. Yaşlılıktan bazı harfler yarım kalıyordu ama olsun, nasılsa ben tamamlıyordum onları.

Bu arada cemaat gelmeye devam ediyor. İmam birilerini bekliyormuş gibi acele etmiyor, “Bir de Yasin okuyalım,” deyip başlıyor kendisi. Yasin boyunca iki kişi daha katılıyor aramıza. Biliyorum, yaşlıların bulunduğu yerde Allah’ın rahmeti bol olurmuş. Daha bir mesrurum. Feride yukarıda tek başına, ben dokuz ihtiyarla aşağıda aynı saftayım. Cemaatin en genci olarak aralarındayım. Sürtülsün omzum ihtiyarlığa diyorum, Onlar gibi hissetmek istiyorum. Çok yakın bir zamanda nasılsa ben de onlar gibi dünyadan kopuk, ahirete yakın olacağım.

İmam Fetih suresini okuyan amcayı mihraba geçiriyor. “Allahü ekber!” Düşünceleri bir tarafa bırakıp hep beraber kopuyoruz dünyadan. Namaz bitti. Tesbihatı yaptık. İmam duaya başlayınca apar topar özel dualarımı sıkıştırmaya çalışıyorum. Tam elimi yüzüme sürecekken, “Fa’lem ennehû lâilâhe illallah!” komutu geliyor. Şimdi hep birlikte yüksek sesle, tüm varlıkların sabah zikrine yeni uyanmış kuşlarla beraber “Lâilâhe illallah, Lâilâhe illallah ” diyerek iştirak ediyoruz.

Elimde tesbih, sayıyorum. Otuz üç bitti. Devam. Atmış altıya gelmeden duruyoruz. Cemaatten birine “aşrı şerif” okuması işaret ediliyor. O da güzel okuyor maşallah. Fatihalarımızı da okuduktan sonra “Tekabbeltü alellah” diyen kalkıyor. Yüzümüzde sıcak tebessümlerle musafahalaşıyoruz: "Allah kabul etsin."

Şimdi Feride’yle caminin denize nazır bahçesindeyiz. Boğazdan gelen serinlik efil efil yüzümüzde. “Uzun zaman olmuştu sabah namazını camide kılmayalı.” dedi Feride. “Camiyi, cemaati bu kadar boşlamamalıyız. Evde namaz kılınmalı tamam, ama hepsi değil.” “Bana uyar Feride, sen hazırlanacağım derken cemaati kaçırmış olmayalım da sonra…”
 

sükutu-ezber

Öyle işte,,,
Sp Kullanıcı
11 Şub 2017
16,557
59,108
FB_IMG_1595363856559.jpg
Yağmur çiseliyordu hafiften. Ara ara hızlansa da yaz yağmuruydu işte çabuk diniyordu. “’Her şeyimi bir yangında kaybettim.’ diyen birine bilge bir zât şöyle der: ‘Ben de sandım ki ümidini kaybetmişsin. Ümidin giderse, asıl o zaman bitersin.’ Rabbimiz diyor ki: ‘İnsanlara bir nimet, bir bolluk tattırdığımızda, onunla sevinip şımarırlar. Şayet kendi yaptıkları sebebiyle başlarına bir fenalık gelse hemen ümitsizliğe düşerler.’”

“Ümitsizlik; insanı bitiren bir zehirdir Feride. Ümit; insanı ayakta tutan, ona hayat veren bir ilaç. Biliyorsun, geçmiş zaman elinden çıkmış. Görüyorsun, şimdiki zaman çıkmak üzere. Anlıyorsun, kalmış elde bir gelecek zaman. Onu da gel, ümitsizlikle öldürmeyelim. Çiftçi hasat ümidiyle tohum eker tarlasına. Öğrenci başarmak azmiyle çalışır derslerine. Bir şey söyleyeyim mi Feride? Ümitsizlik aslında şeytandan. Ümitsizce konuşmak da. ‘Bütün insanlar bozuldu, iyi insan kalmadı diyen görürsen, bil ki asıl bozulan kendisidir.’”

Yağmur hızlanıyor. Geçen arabalardan koruyoruz kendimizi: “Bazen mü’min kişi Allah’ın emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınmada başarısız olduğunu vehmeder Feride. İşlediği günahları düşünür. Gelecekte çekeceği azaptan korkar. Tevbeyi, ardından gelecek affı aklına getirmez, ümitsizliğe kapılır. Sonra sonra inandıklarına zıt, aykırı küçücük bir şüphe, gözüne kocaman bir delil gibi gözükür. Alır onu cebine koyar. Birkaç tane daha böyle zayıf belirti elde ettiğinde, öncekilerin de yönlendirmesiyle isyan eder, Allah korusun, İslam’dan çıkar, tâ gider şeytanın ordusuna katılır.”

“Bu hale düşmemenin çaresi yok mudur?”
“Elbette vardır. Günahlar bizi boğduğu zaman, azap ateşi vicdanımızı kavurduğu zaman, Rabbimizin şu sözlerini hatırlamalıyız: ‘Ey günahta aşırı giderek nefsine zulmetmiş kulum! Allah’ın rahmetinden umudunu kesme. Muhakkak ki Allah bütün günahları bağışlar. Bil ki O, çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.’"
 

sükutu-ezber

Öyle işte,,,
Sp Kullanıcı
11 Şub 2017
16,557
59,108
FB_IMG_1595452353242.jpg

“Bu sabah bir tamlama takıldı dilime: Habli verîd.” “Anlamı nedir?” “Bu tamlamayla ‘Şah damarınızdan daha yakınım size!’ diyor kitabında Rabbimiz bize. Anlamına gelince; habli verîd, beynimize kan taşımakla görevli hayati önemde bir damar, yani şahdamarımızmış. Biliyorsun, bir an işlevsiz kalsa beyin ölümümüz gerçekleşir. Söyler misin şah damarsız yaşayamayan insan Allahsız yaşar mı hiç!”

“Yaşamak denirse buna yaşıyor işte, el açarak herkeslere, rezilce.”

“Böyle demekle Rabbimiz aslında her an bizimle olduğunu, hatta bizden daha içeride olduğunu söylüyor. O içeride olmasa, vücut elbisemiz işlevlerini nasıl yerine getirecek? İsteklerimiz işitilip ihtiyaçlarımız nasıl giderilecek? Biz görmüyoruz, bilmiyoruz, dillerinden anlamıyoruz. Ne, nereye, ne kadar gidecek, onu da bilmiyoruz! Bize bizden daha yakın olan Allah, tüm hücrelerimizde her tür icraatı Âlim ismiyle; Semî, Basîr, Hafîz ve Kadîr isimleriyle yerine getirip bize bizden daha merhametli davranıyor.”

“İyi ki vücut ülkemizin yönetimi bize bırakılmamış. Değil iki gün, anında şok, anında yok olurduk.”

Seyrinden zevk aldığımız tabiat manzaraları eşliğinde Feride devam ediyor: “’Rabbimiz diyor: ‘Ben size çok yakınım; kalbinizin derinliklerinde gizlediğiniz her tür duygudan haberdarım. Varlıkta ve darlıkta, sevinçte ve kederde, gece ve gündüzde yaptıklarınızı biliyorum.’”

“Ama ne gariptir ki, imanımız zayıf, yapıp ettiklerimizde samimiyetten uzağız. O’nun razı olacağı bir hayat tarzımız yok. Kaybettiklerimizin arkasından ağlıyoruz, sabrımız sıfır. Anlayacağın Feride; Rabbimiz bize ne kadar yakınsa biz O’ndan o kadar uzağız. Hadi her zamanki gibi kalbimizi ve ellerimizi O’na açalım: ‘Ey Rabbimiz! Rahim ve Karîb isimlerinle bizi Sana yakınlaştır.’”
 

Son mesajlar