Esra Büyücek
Sahip olmanın varlığınızı anlamlı kıldığı bir dünya düzeninde kimin aklına gelirdi elindekini vermek? Sualin cevabı basit: Bir müminin elbette…
Her gün üçüncü sayfa haberlerinde bir yenisini okuduğumuz intiharlar, türlü şiddet olayları hep yoksulluğun kıyısından geçer. Borçlarını ödeyemediği için cinnet geçiren bir baba, yaşadığı hayata tutunmaya gücü kalmadığı için evlatlarının gözü önünde canına kıyan bir anne… Okumaya gözümüzün alıştığı ama gönlümüzü alıştırmamamız gereken haberler… Bir romanda ya da filmde değil, hayatın ta kendisi olan insan öyküleri… Hayatın ta kendisi dediğimiz nedir? Bizim imtihanımızdır. Aslolan ve hiç bitmeyecek olan asıl hayatı dünyada yaşadığımız hayat belirlemez mi? Yaşadığımız ve tanık olduğumuz hayatlar… Hayatın ta kendisi.
“Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenleri müjdele.” (Bakara, 155)
Öyleyse nedir, etrafımızdaki insanların yoksullukla imtihanına duyarsız kılan bizi? Mal mülk sahibi olmanın dünya nimetlerine açılan kapıları çoğaldıkça Allah’a dönen yüzümüze bir perde mi indi? Açlıkla, hastalıkla, mallardan eksilme ile sınanan müminin imtihanı sadece kendisinin değil, etrafında yaşayan, onu tanıyan tüm müminlerin imtihanıdır.
İhtiyaç sahibi kimsenin yardımına koşmamak, onu yalnız bırakmak bizi her iki cihanda sorumlu kılar. Yardım sadece mal çokluğu ile yapılacak bir şey değildir. Ola ki bir tas çorbamız olmasın komşumuza, akrabamıza verecek. Derdini dinleyecek vaktimizde mi yok? Asr suresi sadece namazlarda okuyalım diye inzal olmadı Hak katından. “Birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler”den olmak için bir engelimiz yok.
Evine ekmek götüremeyen bir babanın, akşam sıcak bir yemek pişiremeyen annenin, kışın sıcak bir soba yanmayan evdeki gencin, borç yükü altında ezilmiş insanların sadece maddi yardıma ihtiyacı yoktur. Düşünün ki bu insanlar belki de ağır imtihanlarının neticesinde ümitsizlikle ve belki imanî sıkıntılarla uğraşıyorlar. Bazen küçük bir yardım, içten bir tavır, hakkı ve sabrı tavsiye etmek, Allah’ı hatırlatmak iman kurtarmaya vesile olabilir.
Sahip olmanın varlığınızı anlamlı kıldığı bir dünya düzeninde kimin aklına gelirdi elindekini vermek? Sualin cevabı basit: Bir müminin elbette…
Her gün üçüncü sayfa haberlerinde bir yenisini okuduğumuz intiharlar, türlü şiddet olayları hep yoksulluğun kıyısından geçer. Borçlarını ödeyemediği için cinnet geçiren bir baba, yaşadığı hayata tutunmaya gücü kalmadığı için evlatlarının gözü önünde canına kıyan bir anne… Okumaya gözümüzün alıştığı ama gönlümüzü alıştırmamamız gereken haberler… Bir romanda ya da filmde değil, hayatın ta kendisi olan insan öyküleri… Hayatın ta kendisi dediğimiz nedir? Bizim imtihanımızdır. Aslolan ve hiç bitmeyecek olan asıl hayatı dünyada yaşadığımız hayat belirlemez mi? Yaşadığımız ve tanık olduğumuz hayatlar… Hayatın ta kendisi.
“Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenleri müjdele.” (Bakara, 155)
Öyleyse nedir, etrafımızdaki insanların yoksullukla imtihanına duyarsız kılan bizi? Mal mülk sahibi olmanın dünya nimetlerine açılan kapıları çoğaldıkça Allah’a dönen yüzümüze bir perde mi indi? Açlıkla, hastalıkla, mallardan eksilme ile sınanan müminin imtihanı sadece kendisinin değil, etrafında yaşayan, onu tanıyan tüm müminlerin imtihanıdır.
İhtiyaç sahibi kimsenin yardımına koşmamak, onu yalnız bırakmak bizi her iki cihanda sorumlu kılar. Yardım sadece mal çokluğu ile yapılacak bir şey değildir. Ola ki bir tas çorbamız olmasın komşumuza, akrabamıza verecek. Derdini dinleyecek vaktimizde mi yok? Asr suresi sadece namazlarda okuyalım diye inzal olmadı Hak katından. “Birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler”den olmak için bir engelimiz yok.
Evine ekmek götüremeyen bir babanın, akşam sıcak bir yemek pişiremeyen annenin, kışın sıcak bir soba yanmayan evdeki gencin, borç yükü altında ezilmiş insanların sadece maddi yardıma ihtiyacı yoktur. Düşünün ki bu insanlar belki de ağır imtihanlarının neticesinde ümitsizlikle ve belki imanî sıkıntılarla uğraşıyorlar. Bazen küçük bir yardım, içten bir tavır, hakkı ve sabrı tavsiye etmek, Allah’ı hatırlatmak iman kurtarmaya vesile olabilir.