Zihinsel ve Fiziksel Olarak Daha İyi Bir Yaşam Sürmeniz için 3 Beslenme Önerisi

Mutlu

Sp Kullanıcı
25 May 2018
277
24
[h=1]Zihinsel ve Fiziksel Olarak Daha İyi Bir Yaşam Sürmeniz için 3 Beslenme Önerisi[/h]

Hayatımın, sağlığımın ve üretkenliğimin kalitesinin doğrudan yediğim yiyeceklerle alakalı olduğunu anlamam uzun yıllarımı aldı. Beslenme alışkanlığımı kontrol altına almam hayatımı kontrol altına alma konusunda da oldukça önemli bir adımdı.

Tipik Amerikalı Müslüman bir çocuk olarak yetiştim: orta sınıf bir aile, ortanca çocuk, tombul yanaklar. İlkokul çağlarımda yemeğin benim için nasıl bir öneme sahip olduğunu farkına vardım. İki hatta üçüncü porsiyonu bile yiyen sayılı öğrencilerdendim.

Tereyağı ve peynir yiyeceklerimin olmazsa olmazlarıydı. Onlar benim için atıştırmalık, başlangıç yemeği sayılırdı. Okulda yediğim öğle yemeğime çeşitli baharatlar katarak adeta kendime ziyafet çekiyordum.Tereyağının her şeyi güzelleştirdiği doğru. Uzun yıllar boyunca obezite, kronik yorgunluk, aşırı uykulu olmak gibi bazı sorunlar yaşadım. Bunun yanı sıra okuldaki spor faaliyetlerinde yer aldım, mühendislik okuluna ve tıp fakültesine gittim şuanda ise bir baba olarak mesleğimi icra ediyorum.

Bu süreç oldukça zordu ve eğer yolumu İslami ilkelere göre çizmeseydim bunları başaramazdım.

[h=4]1. Oburluğa son ver, doğru zamanda yemek ye![/h][h=4][/h][h=4][/h]


Tıp fakültesine başlamadan önce Kur’an’ı ezberleme kararı almıştım. Sabahları uyanırdım, bir şeyler atıştırırdım, Kur’an okurdum, kahvaltı yapardım, yorgun hissederdim, şekerleme yapardım, biraz daha Kur’an okurdum, mescide giderdim, arkadaşlarımla takılırdım, uyurdum ve bu böyle sürer giderdi. Sonuç olarak tahmin edebileceğiniz gibi Kur’an çalışmalarımda pek bir ilerleme kaydedemedim. Tıp eğitimimde iki yıl geçirdikten sonra ancak anlayabildiğim bir ayetle karşılaştım.

“Şüphesiz Allah, inanıp salih ameller işleyenleri, içinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. İnkâr edenler ise (dünya zevklerinden) yararlanırlar ve hayvanların yediği gibi yerler. Onların kalacakları yer ateştir.” (Muhammed 47:12)

Bu ayette hayvanların beslenme şekilleriyle bir vurgu yapılmıştır. Hayvanlar gün boyu yemek yerler. Daha fazla otlayabilmek için bir tarladan diğerine geçerler. Onların vücutları bu durumla başa çıkabilir çünkü onların sindirim sistemi bu yiyecekleri sindirebilmek için birden fazla mideye sahiptir.

Ancak insanlar yalnızca tek bir mideye sahiptir. Ben ise hayatımı daima abur cubur yiyerek sürdürüyordum. Abur cuburları mideme indirirken bile bir sonraki yemeği nerede yiyeceğimi planlıyor ve bu süreci daima tekrar ediyordum.

İnsan vücudu daima yemek yemek için yaratılmamıştır. İnsanın midesi, bağırsakları, pankreası ve diğer sindirim organları sindirim enzimlerini salgılamak üzere fevkalade bir biçimde yaratılmıştır. Bu enzimler yediklerimizin parçalanabilmesini sağlar. Tıpkı bir fabrikanın seri üretimi gibi yiyecekler de sindirim sisteminin her bir aşamasından geçerek vücudumuzun farklı yerlerine iletilirler. Sürekli bir şeyler yiyerek bizler bu seri üretim sürecinin dinlenmesine, iyileşmesine ve kendini yenilemesine asla izin vermiyoruz. Böylece sistem bu durumla başa çıkamıyor, atık üretmeye meyilli hale geliyor ve çöküyor. Tam da bu yüzden kronik kabızlığın, pankreas hastalıklarının bu kadar sık seyrettiğini görmekteyiz. İşte oruç tutarak yiyecek tüketiminin sınırlandırmanın sağlık açısından faydaları.

Aç kalmak yalnızca Ramazan ayında Müslümanlar tarafından yapılan bir ibadet değil aynı zamanda yılın diğer zamanlarında da uygulanan bir yaşam stilidir. Bu konuda çok fazla görüşler vardır: Pazartesi ve Perşembe, iki günde bir ve ayda üç defa gibi. Bu şekilde belli aralıklarla aç kalma kavramını duyduğumda bunun İslam ile bağdaştığını farkına vardım. Modern şekliyle bildiğimiz bu aç kalma işlemi hafta boyunca yemek yenilen vakitlerin kısıtlanmasından ibaretti. Bunun birçok versiyonu var: herhangi bir yiyecek/kalori alımı olmaksızın bir haftada iki defa ’24 saat’ geçirmek, gün içindeki kalori tüketim saatinin sayısını 6 ile sınırlandırmak gibi.

Bu şekilde tutulan oruca ilk başladığımda sağlıkçılara nöroloji eğitimi vermek üzere Batı Afrika’da bulunuyordum. İstediği yiyeceği yeme imkanı bulanlarla bu imkana sahip olmayanlar arasında ciddi bir fark olduğunu gözlemledim. Bu imkana sahip olan insanların yeme içme alışkanlıkları benimki gibiydi. Dünyanın geri kalanında olduğu gibi obezite ve şeker gibi hastalıklardan muzdariptik. Ancak bu yeme içme imkanına sahip olmayan insanlar gün içinde daha az yemek yemelerine rağmen daha enerjik ve mutlu hissediyorlardı. İşte o zaman bir şeyleri değiştirmem gerektiğini farkına vardım.

Ramazan orucuna benzeyen bir sistemle belli aralıklarla aç kalmaya başladım. Gün içinde 6 saatte bir yemek yiyordum ve geri kalan sürede yalnızca su içiyordum. İlk birkaç hafta biraz zorluk yaşadım ancak bu uzun vadeli bir süreçti. Batı Afrika’da çok fazla yiyeceğe ulaşma imkanımın olmaması da işimi kolaylaştırdı. O aylarda gerçekten kilo vermiştim ve bu aç kalma işlemini Amerika’ya döndüğümde de devam ettirdim. Beni yıllardır görmeyen arkadaşlarım tanıyamaz hale gelmişti. Ancak hala herhangi bir değişim hissetmediğim bir konu vardı, o da enerji seviyemdi.


[h=4]2. Ne yediğin kim olduğunu yansıtır, o yüzden doğru seçimler yap![/h][h=4][/h][h=4][/h]


Kronik yorgunluk ve gün içinde üzerimde hep bir mahmurluk hissediyordum. Nerde olursam olayım hemen uykuya dalıveriyordum. Dinlenmiş haldeki kalp ritmim 60’tı. Bu benim atletik olmamamdan kaynaklanmıyordu, yalnızca yavaş çalışan metabolizmamın sonucuydu. Şimdi size enerji ve metabolizmayı açıklayan ufak bir bilimsel bilgi vereceğim.

İnsan enerjisini hücre düzeyinde anlayabilmek için anabolizma ve katabolizma kavramlarını bilmeniz gerek. Anabolizma bir yapım, katabolizma ise yıkım sürecidir. Vücudumuz metabolizma ve enerji için glikoz kullanır. Glikoz olmazsa hücrelerimiz işlevlerini yerine getiremez. (Ketonlar bu durumun istisnasıdır.) Bu durumu evinizde yaşanan elektrik kesintisine benzetebilirsiniz. Eğer evinizde elektrik olmazsa klima çalışmaz, internete bağlanamazsınız. Anabolizma, karbonhidratları daha küçük parçalar haline getirmek için proteine ihtiyaç duyar. Aç kaldığımızda ise yağları ve proteinleri parçalamaya başlar. Bu yorucu bir süreçtir. Bu yüzden de aç kaldığımız zaman hem kas oluşturmamız çok zordur (çünkü vücut onu parçalamakla meşguldür.), hem de daima yorgunluk hissederiz.

Eğer doğru yiyeceklerle – yani sağlıklı olanlarla – beslenmezseniz yorgunluk ve bitkinlik git gide artacaktır. Oruç ve aralıkla aç kalma gibi işlemleri yorucu hale getirecektir.

“Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helâl ve temiz olanlarından yiyin! Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır.” (Bakara 2:168)

Bu ayette Allah bizlere ‘helal’ ve ‘temiz’ olanları yememizi emretmektedir. Bir yiyeceğin ‘temiz’ olması farklı kişilere farklı anlamlar ifade etmektedir. Yemeğin kaynağı meşru olmalıdır. Yemeğin oluşum süreci doğal yollarla gerçekleşmelidir ve bana göre yiyeceğin makro besin yapısı da ‘iyi’ olmalıdır.

Bu sizin kendi beslenme hedefleriniz, yeme alışkanlığınız, yemek tercihleriniz, kültürel eğilimlerinizle benzerlik oluşturmalıdır.

Bir nörolog olarak, nöropsikiyatrik çocukların tedavisinde bu yöntemi öneriyorum. Her çocuk ve aile farklıdır ve kendine özgü bir beslenme programına ihtiyaç duyar. Bir program herkeste aynı mükemmel sonucu vermeyebilir. Benim önerdiğim yol ise herkese mizacına uygun olanı tavsiye etmektir. Kendi makro besin ve temiz yiyecek alımımı gözlemleyip düzenlediğimde içimde yeni bir enerjinin oluştuğunu hissettim. Zihnimi yenilenmiş ve berrak hissediyordum.


[h=4]Nasıl yediğin kim olduğunu belirler, o yüzden israftan kaçın![/h][h=4][/h][h=4][/h]


Yemeği çok severim. Haftamı planlamak için restoranların menülerinde geniş çaplı araştırmalar yaparım. Seyahat ettiğim zamansa nerede ne yediğim gezimin en unutulmaz parçası haline gelir. Cheeseburger yiyeceğim zaman çift veya üçlü menü sipariş ederdim. İstediğim her şeyi yiyebileceğim açık büfeler de zevkle yemek yiyebilmemin bir parçasıydı. Tüm bunlar hayata geçirmem gereken üçüncü prensibi oldukça zorlaştırmaktaydı. Aynı zamanda bu ilke uzun yaşam için en önemli olanıydı.

“Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde güzel giysilerinizi giyin ve yiyin, için, fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’raf 7:31)

İşte bu kadar basit. 3.ilkemiz yediklerimizde aşırıya gitmemek. Yemekte israfa gitmek aşırı yemek demektir.

İsrafın önüne geçebilmenin en iyi yolu yavaşlamaktır. Bu kadar kolay bir şekilde aşırı yiyebilmemizin sebebi şudur, vücudumuz yaklaşık 20 dakikada dolu olduğunu belli eder. Ancak eğer yemeğinizi 5 dakikada yerseniz ve daha fazlası için midenizde yer olduğunu düşünürseniz, biraz daha yedikçe uyuşuk ve patlamak üzereymişsiniz gibi hissedersiniz. Yavaş yerseniz ve yediklerinizin bilincinde olursanız vücudunuza beyninize yetişebilmesi için bir fırsat tanımış olursunuz ve böylece beyninizin yeterince yediğinize dair ilettiği mesajı algılayabilirsiniz.

Mikdam bin Ma’dikerib’ten şöyle dediği rivayet edildi: Peygamber (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu işittim: “Ademoğlu karnından daha şerli bir kab doldurmamıştır, Ademoğlu belini doğrultacağı lokmacıklar yeterlidir, ille de yiyecekse üçte birini yemeği, üçte biri içmesi üçte birini de nefsi için (boş) bıraksın.” (İbni Mace)

Benim gibi bir yemek duayeni için böyle bir hadis oldukça sarsıcıydı. Aslında okuduğum ayeti ve hadisi çocukken de biliyordum. Ancak dürüst olmak gerekirse onları nasıl hayata geçirebileceğimi asla öğrenememiştim. Aşırı yiyerek vücuduma nasıl zarar verdiğimi anladığımda bir şeyler yapmaya başladım.

Şimdi tüm söylediklerimizi kısaca gözden geçirelim. Yemek yediğiniz zaman pankreasınız insülin denilen bir hormon salgılar. İnsülin, hücrelerinize kan dolaşımınızda bulunan (yediklerinizden aldığınız glikoz) glikozu almasını söyler. Böylece beyniniz, kaslarınız, böbreğiniz hepsi insülin vücudunuzda bulundukça glikoz alırlar. Hücrelerimiz enerji için şekere ihtiyaç duyarlar ama şekerin içinde boğulmak da istemezler. Eğer fazla yerseniz, insülin seviyeniz vücudunuzun kan şekerinin yükselmesine engel olabilmek için aniden yükselişe geçmek zorunda kalır. İnsülin seviyeniz yükseldiğinde ise böbrekleriniz daha fazla glikoz tutar ve bu yüzden beyninize daha az gliko ulaşır. Bu da insanların çok yediklerinde komaya girmelerinin temel sebeplerinden birisi.

Herhangi bir zaman dilimde yenen aşırı yemek bizi yorgun ve bitkin hale getirir. Bu durumda bizler enerjik hale gelebilmek için daha fazla yiyeceğe veya ‘enerji içeceğine’ ihtiyaç duyarız. Aşırı tüketim süreci daha fazla tüketme güdüsünü tetikler. Bu döngü ise üretken olabilmemize tamamen karşı çıkar. Zamanla kronik hale gelen aşırı yiyecek tüketimi pankreas hastalıklarına, insülin direnci sendromuna ve bitkinliğe yol açar. Tüm bunlar ise bizi manevi varlığımızın gayesini yerine getirmekten alıkoyar ve üretkenlik kapasitemizi azaltır.

Yemek bir nimet ve zevktir. Yemeğin var olma amacı üretkenliğimizi sağlayabilmek için belimizi doğrultabilmemizdir. Yediğimiz miktarı, yemekleri ve zamanı kontrol altına alarak yemek yeme alışkanlığımızı düzene sokabiliriz. Böylece vücudumuz ve zihnimiz üzerinde hüküm sağlayabiliriz. Yalnızca helal olan değil aynı zamanda bizler için temiz ve güzel olanı yememiz gerekir. Yediklerimizle orantılı olarak da su içmeliyiz. Son olarak da sizi oruca teşvik etmek istiyorum.



[h=2]Kaynaklar[/h]Productivemusli

suffagah.com
 

Son mesajlar