Sonbaharın en belirgin özelliği, bizleri hüzün ve melankoliye itmesidir. Ben kendi hâlet-i ruhiyemi düşünüyorum da düşüncelerimle üretime geçip en verimli olduğum ve duygulara gömülüp kendi kabuğuma çekildiğim zamanım sonbahardır. Pek çok insan aynı şeyleri düşündüğünü ve yaşadığını söylüyor.
Sonbaharda niçin aşırı duygusallaşıyoruz, hüzünleniyoruz, boş sayfalarla derin dostluklara girip, gönlümüzdekileri paylaşma ihtiyacı hissediyoruz? Ve niçin sürekli değişken bir ruh hali yaşıyoruz? Bir an çok sevinçliyken, bir anda aşırı hüzünlü oluyoruz. Boşluğa dalıp giden bakışlarımızla, hayallerimizle sonbaharda gerçekten oldukça garip bir kişilik sergiliyoruz.
İlkbaharda çocukluk, yazın gençlik, kışın ölüm, sonbaharda da yaşlılık haletine gireriz. Mevsimler bir insanın hayat aşamalarına çok benziyor. Ama bunun yanı sıra, mevsimlerin ruh halimiz üzerindeki tesirleri de inkâr edilemez. O halde yaşlıların hâlet-i ruhiyelerini düşünürsek, sonbaharı daha iyi anlayabiliriz.
Sonbaharda ağaçlar sararıp, dökülen yapraklarıyla, saçları beyazlayıp, dökülen yaşlılarımızı çağrıştırıyor bizlere. Neye baksak yaşlılık belirtilerini görüyoruz sonbaharda. Yaşlılarımız geçirdikleri ilkbahar ve yaz mevsiminin ardından kazandıkları hayat tecrübeleriyle, eriştikleri belli bir olgunlukla sonbahara ne de çok benziyorlar.
Sonbaharı, geçmiş zamanın hesabını yapma, geriye bakıp yaptıklarını bir gözden geçirme ve kışa yaklaşırken daha iyi hazırlanma aşamasına gelen yaşlılarımıza benzetiyoruz. Aslında sonbahardaki o üretkenliğin, derin düşüncelerin, hüzünlerin, sayfalar dolusu yazılar-şiirler yazıp duygulara kapılmanın, daha çok hassaslaşmanın nedeni, sonbaharın yaşlılıktaki o olgunluğu, o duygusallığı, o hassasiyeti bizim ruhumuza yansıtmasından kaynaklanıyor. Yani kısacası, her sonbaharda hâlet-i ruhiyemizde bir yaşlılık, verimli bir olgunluk yaşıyoruz.
Sonbaharda niçin aşırı duygusallaşıyoruz, hüzünleniyoruz, boş sayfalarla derin dostluklara girip, gönlümüzdekileri paylaşma ihtiyacı hissediyoruz? Ve niçin sürekli değişken bir ruh hali yaşıyoruz? Bir an çok sevinçliyken, bir anda aşırı hüzünlü oluyoruz. Boşluğa dalıp giden bakışlarımızla, hayallerimizle sonbaharda gerçekten oldukça garip bir kişilik sergiliyoruz.
İlkbaharda çocukluk, yazın gençlik, kışın ölüm, sonbaharda da yaşlılık haletine gireriz. Mevsimler bir insanın hayat aşamalarına çok benziyor. Ama bunun yanı sıra, mevsimlerin ruh halimiz üzerindeki tesirleri de inkâr edilemez. O halde yaşlıların hâlet-i ruhiyelerini düşünürsek, sonbaharı daha iyi anlayabiliriz.
Sonbaharda ağaçlar sararıp, dökülen yapraklarıyla, saçları beyazlayıp, dökülen yaşlılarımızı çağrıştırıyor bizlere. Neye baksak yaşlılık belirtilerini görüyoruz sonbaharda. Yaşlılarımız geçirdikleri ilkbahar ve yaz mevsiminin ardından kazandıkları hayat tecrübeleriyle, eriştikleri belli bir olgunlukla sonbahara ne de çok benziyorlar.
Sonbaharı, geçmiş zamanın hesabını yapma, geriye bakıp yaptıklarını bir gözden geçirme ve kışa yaklaşırken daha iyi hazırlanma aşamasına gelen yaşlılarımıza benzetiyoruz. Aslında sonbahardaki o üretkenliğin, derin düşüncelerin, hüzünlerin, sayfalar dolusu yazılar-şiirler yazıp duygulara kapılmanın, daha çok hassaslaşmanın nedeni, sonbaharın yaşlılıktaki o olgunluğu, o duygusallığı, o hassasiyeti bizim ruhumuza yansıtmasından kaynaklanıyor. Yani kısacası, her sonbaharda hâlet-i ruhiyemizde bir yaşlılık, verimli bir olgunluk yaşıyoruz.